10. SINIF 1. ÜNİTE



 

İSLAMİYET ÖNCESİ SÖZLÜ DÖNEM

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

DESTAN DÖNEMİ

 

Genel özellikleri:

Dönemin ürünleri müzik eşliğinde söylenir (kopuz)

Hece ölçüsü kullanılır. 7’li, 8’li,11’li kalıpları kullanılmıştır

Dörtlük nazım birimi kullanılır

Eserlerin dili sadedir

Yarım kafiye vardır

Ozan, baksı, kam denen kişilerce, kopuz adı verilen müzik aleti eşliğinde şiir söylenirdi.

Daha çok tabiat, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.

Bu dönme ait bilgileri “Kaşgarlı Mahmut (Divan-ı Lügat-it Türk)” eserinde rastlıyoruz.

Dönemin Ürünleri:

Sav: Atasözü

Sagu: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde söylenen şiirlerdir.

Koşuk: “Sığır” denilen sürek avlarında söylenen şiirlerdir.

Destan: Toplumu derinden etkileyen olayların anlatıldığı nazım türüdür.

 

NOTLAR

1-Sagu: Sözlü edebiyat, Ağıt: Halk edebiyatı, Mersiye: Divan edebiyatı

2-Koşuk: Sözlü edebiyat, Koşma: Halk edebiyatı, Gazel:Divan edebiyatı

3-Kopuz: Bir çalgı adıdır saz gibi

4-Doğal destan: Anonimdir. Yapma destanın yazarı bellidir.

5-AprınÇur Tigin: İlk Türk şairi “Bir Aşk Şiiri”

6-Balbal:Orta Asya Türklerinde mezarların üstüne, ölen kişinin “kurgan” denilen mezarına hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar, (onları temsilen) taştan heykel dikilirdi. Bunlara “Balbal” denir.

İSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEM Bu dönemi düşünürken aklınıza Orta Asya’yı getirin. Gök Tanrı inancının olduğu ve etkileşimde olduğumuz devletin Çin olduğunu unutmayın. Yani etkileşime kapalıyız, göçebe yaşıyoruz. 

Bu dönemde kendi içinde ikiye ayrılıyor.

  SÖZLÜ EDEBİYAT

 Sözlü edebiyat Türklerde çok gelişmiştir. Göçebe bir hayat tarzı sürmenin doğal bir sonucudur bu. Yazı henüz o kadar yayılmamışken bir de göçebe yaşıyor olmamız bizim sözlü edebiyatımızı geliştirmiştir. Bu döneme Destan Dönemi diye de biliriz. Sözlü edebiyatın en güçlü örneklerinden olan destanlar bu dönemin önemli eserlerindendir. 

Sözlü edebiyatta nazım vardır. Yani aklınıza şiir gelmeli. Şiir deyincede hemen şunları sıralamalısınız 

*Şiirler hece ölçüsü ile yazılır. Genellikle yarım uyak vardır. Şiirler dörtlüklerden oluşur. 

*Şiir söyleyen kişilerin isimleri ozan, baskı, şaman, kamdır. 

*Şiirlerde yalın bir dil vardır. Yani yabancı etkisinden uzaktır. Düşünün etkileşimde olduğumuz tek millet Çin ve onlarla da sürekli savaş halindeyiz. Aramızda bir set var. 

* Eserler anonimdir. Yani söyleyeni belli değildir. 

* Konu olarak aşk, tabiat, sevgi ve ölüm işlenmiştir. Göçebesiniz tabiat hayatınızın bir parçası. 

* Genellikle bu şiirler sığır, şölen, yuğ adı verilen törenlerde söylenir. 

* Kopuz adı verilen bir çalgı ile söyleniyor şiirler. 

* Şiirler sav, koşuk, sagu ve destan şeklinde yazılırlar. 

Sözlü edebiyat deyince genellikle bu dönemdeki bazı kavramların tanımı sorulur ya da boşluk doldurmalar verilip isimleriniz yazmanız istenir. Bundan dolayı şimdi bu kavramları basit bir şekilde tanımlayalım. 

Kopuz: Eski Türklerde şiir söylerken çalınan saza benzer bir alet. 

Yuğ: Eski Türklerde ölüm törenlerine verilen isim. 

Sagu: Yuğ törenlerinde söylenen yas şiirleri. Sığır: Sürek avı sırasında yapılan şölene verilen isim. 

Koşuk: Aşk, tabiat konusunda yazılan şiirler. Genellikle Şölenlerde söylenir. 

Sav: Ata sözü demektir. Savcı kelimesi sav kökünden gelir. Yani söz söyleyen anlamındadır. 

Anonim: söyleyeni ya da yazanı belli olmayan demektir. 




İSLAMİYET ÖNCESİ YAZILI EDEBİYAT

YAZILI EDEBİYAT

 1.Göktürk Yazıtları( Orhun Abideleri)

  a)Vezir Tonyukuk : Tonyukuk Yazıtları ya da uluslararası literatürdeki adıyla Bain Tsokto Yazıtları, Orhun Irmağı vadisinde 8. yüzyılda yazılıp dikilmiş olan Göktürk Yazıtlarından birisidir.

Tonyukuk Yazıtı, 720-725 senelerinde Tonyukuk’un kendisi tarafından dikilmiştir. Bu yazıtta, Türklerin savaş stratejileri, bağımsızlık mücadelesi için verilen savaşlar, Bilge Tonyukuk’un Türk milleti için verdiği mücadeleler göze çarpmaktadır.

Türk tarihinin en eski yazılı belgelerinden olan Tonyukuk yazıtları, II. Göktürk döneminin büyük veziri, kumandanı ve danışmanı Tonyukuk’un ölümünden önce bizzat kendisi tarafından diktirilen dört cepheli iki yazıttan ibarettir. Köktürk dönemine ait tarihi olaylardan bahseden Köktürk harfli Türkçe bir metin içerir.

  b)Kül Tigin    (732) :    Kül Tigin Yazıtı, Kül  Tigin’in ağabeyi ve Köktürklerin kağanı Bilge Kağan tarafından, 732 yılında, kardeşi adına, kardeşinin hizmetlerinden dolayı ona duyduğu minneti göstermek amacıyla dikilmiştir. Bu yazıtta Bilge Kağan konuşur.

Türkologların Orhun Yazıtları olarak adlandırdıkları yazıtlardan biri olan Kültigin Yazıtı, Türk dilinin en eski yazıtlarındandır. Moğolistan’da eski Moğol başşehri Karakorum’un 32 km. güneyinde, eski Uygur başkenti Karabalasagun’un 28 km. güneybatısındadır. Boz bir granit kaya üzerinde duran dört yüzlü bir yazıttır. Üç yüzü Köktürkçe metinden, bir yüzü (batı yüzü) ise Çince metinden oluşur.

18 Temmuz 1889’da Rus Etnograf Nikolay tarafından bulunmuş ve Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından Danimarka Kraliyet Akademisi’nin Kopenhag’daki 15 Aralık 1893 tarihli oturumunda çözülmüştür.

  c)Bilge Kağan        (735): Yazıt, Bilge Kağan’ın yeğeni Yollug Tigin tarafından yazılmıştır. Çince kitabenin altından Türkçe kitabe devam etmektedir. Ancak Çince kitabe tamamen silinmiştir. Bilge Kağan’ın ölümünden 1 yıl sonra oğlu tarafından yaptırılmıştır. Kitabede Bilge Kağan ve yeğeni Yollug Tigin’in sözleri yer almaktadır. Bilge Kağan Kitabesi hem devrilmiş, hem de parçalanmıştır. O yüzden tahribat ve silinti Bilge Kağan Kitabesinde çok fazladır. Bu abidenin etrafında yine türbe enkazı, heykeller ve balballar bulunmaktadır.

 

Tonyukuk Yazıtından Bir Bölüm: Düşman çok diye niçin korkacağız? Sayımız az diye niçin yenilecek mişiz ki? Saldıralım” dedim. Saldırdık, talan ettik. Ertesi günü üzerimize ateş gibi kızmış halde geldiler. Savaştık. Onların iki kanadı bizim yarımızdan fazlaydı. Tanrı lütfettiği için onlar çok diye korkmadık, savaştık. Tarduş Şad’a doğru kovalayıp, onları dağıtıp hakanlarını yakaladık. Yavgularını, Şadlarını orada öldürdük.

Kül Tigin Yazıtından Bir Bölüm: Yukarıda mavi gök, aşağıda kara toprak yaratıldığında ikisinin arasında da insan oğlu yaratılmış. İnsan oğullarının da üzerine atam, dedem Bumın Kağan, İştemi Kağan tahta çıkmışlar. Tahta çıktıktan sonra Türk halkının ülkesini, yasalarını ele alıp düzenlemişler. O zamanlar dört taraf hep düşmanmış. Orduyu gönderip dört taraftaki halkları hep ele geçirmiş, hepsini teba haline getirmiş. Mağrurları kendisine secde ettirmiş, güçlülere önünde diz çöktürmüş. Doğuda Kadırkan dağlarına kadar, batıda Temir Kapıg geçidine kadar yerleştirmiş.

Bilge Kağan Yazıtından Bir Bölüm: Bilge Kağan yazıtını ben Yollug Tegin kazıyıp yazdım. Bunca kabir binasını, süslemeyi, sanat içini … … hakanın yeğeni Yollug Tegin ben bir aydan dört gün fazlasıyla oturup kazıyarak yazdım, süslettim, yaptım.

 

Yazıtların Özellikleri

*İlk yazılı eserlerdir.

*Söylev (ilk söylev ürünleridir.)

*Oldukça gelişmiş bir dil kullanılmıştır. (Edebi bir dil)

*Hem dini hem de din dışı konular üzerinde durulmuştur.

*Tarih, coğrafya ve edebiyat bilimlerine kaynak teşkil eder.

*İdarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, halka hesap vermesi söz konusudur.

*“Türkçe”, “Türk” isimleri ilk kez geçer.

*Göktürk alfabesiyle (38 harf) yazılmışlardır, bir yüzleri de Çince yazılmıştır.

*Edebiyatımızda ilk siyasetname örneğidir.

*Anıtların yazarı Yollug Tigin’dir. (ilk Türk yazarı)

*Anıtlardan ilk bahseden Cüveyni’dir.

*Anıtları ilk okuyan Danimarkalı Thomson’dur.

*Anıtlar Moğolistan’dadır.

**Yazarı: Yollug Tigin

*Dil yabancı etkilerden uzaktır.

*Göktürk alfabesi 38 harften oluşur. 4 sesli, 25 sessiz ve 9 adet birleşik sesli harften oluşur.

*Sözcükler, aralarına üst üste iki nokta koyulmak suretiyle birbirinden ayrı yazılır. Bunun dışında herhangi bir noktalama işareti yoktur. Yazı (Arap ve Fars alfabesindeki gibi) sağdan sola yazılır.

 

2.Uygur Metinleri

1)Irk Bitig (fal kitabı)

2)Sekiz Yükmek (sekiz yığın)        5 duyu + gönül, akıl, dini kitaplar

3)Kalyanam kara Papam kara         (iyi prens ile kötü prens)

4)Altun Yaruk                                (altın ışık) (Budizmle ilgili)

 

14 harfli Uygur alfabesiyle yazılmıştır.

Maniheizm ve Budizm öğretileri anlatılır.


GEÇİŞ DÖNEMİ 

İslamiyet’i kabul etmiş olmamız bir gecede bu dini kabul etmiş olduğumuz anlamına gelmemelidir. Din değişimi bir gecede olmaz ve bir geçiş süreci gerektirir. Bu geçiş süreci İslamiyet’i tanıtan eserlerle ve halkın bu dini tanımasıyla olmuştur. Hem eski geleneğin izlerini taşıyan hem de yeni bir dini anlatan bu eserlere Geçişi Dönemi Eserleri adını veriyoruz. 

Bu eserler: Kutadgu Bilig, Divân-ı Lugati’t-Türk, Atabetü’l-Hakâyık , Divân-ı Hikmet ve Dede Korkut Hikayeleri’dir. 

 Bu eserler bir dönemin başlangıcını temsil ederler. Yani geçmiş gelenekle yeni gelenek arasında bir köprü görevi görürler. 


İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI 

Bu dönemi iyi anlayabilmeniz için artık coğrafyamızın değiştiğini, etkileşimde olduğumuz milletlerin değiştiğini bilmelisiniz. Anadolu coğrafyasına gelen Türkler İslamiyetle birlikte Arap ve Fars kültürünün etkisine girmiştir. Bu edebiyat ve dil anlayışında köklü değişikliklere neden olmuştur.

 Bu dönemi yine ikiye ayırıyoruz. Ayırdığımız dönemler eş zamanlı bir şekilde ilerliyor. Yani Halk edebiyatı bitip Divan edebiyatı başlamıyor. Her iki edebiyat aynı zamanda üretiliyor. 

Bunun sebebini bilmeniz dönemleri daha iyi kavramanızı sağlayacaktır. Divan edebiyatında Arap ve Fars edebiyatının etkisi vardır. Yani bu edebiyatı yapmak için iki dil bilmeniz ve bu dillerin edebiyatına hakim olmanız gereklidir. Halk iki dili bilmez ve yabancı iki milletin edebiyatına da hakim olamaz bu yüzden divan edebiyatı halk arasında yapılmamıştır. Halk da kendi geleneklerini İslamiyetle harmanlayarak yapmaya devam etmiştir. 


HALK EDEBİYATI 

Halk kelimesinin geçtiği her yerde İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın özelliklerini gözü kapalı sıralayabilirisiniz. Daha öncede söylediğimiz gibi halk eski geleneğini sürdürmeye devam etmiştir. Sadece artık İslamiyet gelenekle harmanlanmıştır. 


HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ  

Halk arasında yapılan, çıkışı halkın kültürü olan edebiyattır.  Dili sadedir. Günlük dil kullanılır. Yabancı kelimelerden uzaktır.  Şiirler saz eşliğinde söylenir. Yani kopuzun yerini saz almıştır.,  Hece ölçüsü, yarım uyak ve dörtlüklerle şiir yazılır. Bu özellik sözlü edebiyatla aynıdır.  Şiirlerde şair son dörtlükte takma adını yani mahlasını söyler. Mahlas halk edebiyatında tapşırma olarak da geçer.  Şairler şiirlerini cönk adı verilen bir defterde toplar.  Şairler usta- çırak ilişkisi ile yetiştirilir.  Sözlü edebiyat burada da yaygındır.  Genellikle söyleyenler belli olsa da anonim diye nitelendirdiğimiz eserler de verilmiştir.  Koşuk, ninni, tekerleme, ilahi gibi birçok şekilde eserler verilmiştir. 

 

DİVAN EDEBİYATI

 Divan edebiyatının birçok farklı ismi vardır. Bu isimlerden bazıları: yüksek zümre edebiyatı, saray edebiyatı, klasik edebiyat’tır. İsimlendirmede saray ve yüksek zümre kelimelerinin geçmesinin nedeni ise belirli bir seviyeye erişmeden bu edebiyatı yapamıyor oluşunuz. Divan edebiyatı köklerini Fars ve Arap edebiyatından alır. Yani hem bu iki dili bilmeniz gerekmekte hem de bu dillerin edebiyatına hakim olmanız gerekmekte. Tabi bütün bunların yanında astronomi, dini eğitim gibi birçok alanda bilgi sahibi de olmalısınız. Yani medrese görmelisiniz. Halk daha okuma yazma bilmezken bütün bunları yapamayacağı için saray çevresinde okumuş yazmış insanların edebiyatıdır Divan Edebiyatı. Divan edebiyatının özelliklerini sıralarken halk edebiyatında sıraladığımız özelliklerin zıttını yazacağız diyebilirim. 

DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ  

Arapça ve Farsça kelimeler sıkça kullanılır. Yani dili ağırdır. 

Yabancı kelimeler çoktur. 

 Arap ve Fars edebiyatının nazım şekilleri kullanılır.  

Artık hece ölçüsü yoktur burada. Aruz ölçüsü ile şiirler yazılır.  

Halk edebiyatındaki dörtlük yerine burada beyitler vardır.  

Anlatılan konudan ziyade anlatım güzelliği önemlidir.  

Duygular, düşünceler Mazmun adı verilen kalıplaşmış ifadeler ile anlatılmıştır.  

Kendine ait bir dünyası vardır. Aşk, şarap, kadın, saki bu dünyadan yansıyan kelimelerdir. 

Mazmun: Divan Edebiyatında farklı bir dünya vardır. Burada her kelime başka bir şeyi ifade edebilir. Bu kavramlaşmış ifadeler mazmun adı verilir. Mesela sevgilinin kirpikleri oktur. Ok kelimesi ile sevgilin bakışlarının aşığının kalbine ok saplaması anlaşılmalıdır. Bir kelimenin içinde derin anlamlar saklıdır.  


BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI 

Artık yavaş yavaş günümüz edebiyatının temellerinin atılış zamanına geliyoruz. Batı etkisi deyince Osmanlı’nın çöküş dönemini gözünüzün önüne getirin. Eski görkemli dönem yoktur artık. Batı’nın gücü kabul edilmiştir. Her alanda yönümüz batıya dönüktür. Edebiyatımız da bundan nasibini almıştır elbette. Batı dediğimiz zaman yeni bir dil devreye girer: Fransızca. Yeni türlerin hepsiyle bu dönemde tanışırız: makale, roman, tiyatro, hikaye. Avrupa’ya gönderilen öğrenciler yeni fikirlerle ülkelerine dönerler: hak, hürriyet, demokrasi. Böyle bir ortamda şekillenir Türk Edebiyatının bu dönemi. 

 

TANZİMAT EDEBİYATI 

Tanzimat edebiyatı ikiye ayrılır. İlk dönem sanatçıları Avrupa'daki tüm o yenilikleri ülke insanına tanıtmak isterler. Ayrıca demokrasi de istemektedirler. Hepsi için tek çare halkı eğitmektir. İlk dönem sanatçıları bu yüzden halk için edebiyat anlayışında eserler vermişlerdir. Bu dönemde verilen eserlerin konusu ise dönemin aksayan yönleridir. Görücü usulü evlilik, köle ticareti gibi. Halkı eğitmek amaçlandığı için de dil sade tutulmaya çalışılmıştır. Halkın anlayacağı bir dille eserler kaleme alınmıştır. Divan edebiyatındaki parça güzelliği yerini bütün güzelliğine bırakmıştır. Şiire hak, hürriyet, adalet gibi kavramlar girmiştir. Birinci dönem sanatçıları padişahı da eleştirdikleri için sürgün edilince ikinci dönem sanatçıları sürgün korkusuyla halkçı çizgiden uzaklaşmışlardır. Ama teknik açıdan daha başarılı eserler verilmiştir. 


SERVETİFÜNUN EDEBİYATI 

Aslında bir fen dergisi olan Servetifünun dergisi Tevfik Fikret’in sayesinde bir edebiyat dergisine dönüşmüştür. Derginin ismi fennin ışığı, zenginliği demektir. Siyasi baskılardan dolayı halktan uzakta içe kapanık, melankolik bir edebiyat yapmışlardır. Yani sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir. Dil ağır, ağdalı ve süslüdür. Çok ağır tamlamalar kullanılmıştır. Yazılmış romanlarda mekan hep İstanbul’dur. Bilinmeyen yerlere özlem vardır. Fransız edebiyatındaki Sone, triyole, terzerima nazım biçimlerinin örnekleri verilmiştir. 


FECRİATİ EDEBİYATI 

Servetifünun’un devamı gibi düşünülmelidir. Sanat için sanat anlayışı hakimdir. Sanat şahsi ve muhteremdir demişlerdir. Ağır, süslü ve ağdalı bir dil vardır. Sembolizmden etkilenilmiş ve bu yüzden tasvirler gerçekten uzakta kalmıştır. Arapça ve farsça kelimelerden tamlamalar yapılmış dil daha da ağır hale gelmiştir. 


MİLLİ EDEBİYAT

 Bu dönemde gücünü kaybeden Osmanlı artık bünyesindeki farklı milletleri de kaybetmiştir. Bu yüzden aydınlar milli bir düşüncenin etrafında toplanmışlarıdır. Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler dergisinde yazdığı Yeni Lisan makalesi bu dönemin başlangıcı olarak sayılır. Artık Türkçe kelimeler varken Arapça ve Farsçasını kullanmamız gerektiği savunulmuştur. Milli ölçümüz olan hece ölçüsüne dönüş yapılmıştır. Yani batı etkisindeki Türk edebiyatından Tanzimat birinci dönem sanatçılarını saymazsak Milli edebiyata kadar Türkçede sadeleşme hiç olmamış aksine daha yabancı kelimeler çoğalmıştır. Yeni Lisan hareketiyle bu sonlandırılmış ve milli bir şuur oluşturulmuştur. Bu dönemde verilen eserler balkan savaşlarını, birinci dünya savaşını anlatır genellikle. Bazı eserlerde eski dönemin güzellikleri de işlenmiştir. Savaştan bıkmış olan halkın milli duygularını harekete geçiririci, bilinçlendirici eserlerdir bu eserler. Mekan olarak artık İstanbul’dan çıkılmış Anadolu’ya yönelme olmuştur. Halkın sorunları sıklıkla işlenmiştir eserlerde. 

CUMHURİYET EDEBİYATI 

1940 yılına kadar cumhuriyetin coşkusu ve yapılan yeniliklerin birleştirici gücü edebiyatımızda hakimdir. 1940’lı yıllara kadar hece ölçüsü ile şiirler yazılmış 40 yılından sonra ise serbest ölçüye geçilmiştir. Yapılan yeniliklerin etkisiyle halkçı bir anlayış olduğu için 1940 yılına kadar memleketi anlatan eserler verilmiştir. Roman ve hikayelerde köylü, Anadolu insanı, toplumsal sorunlar işlenmiştir. Tiyatro ilk dönemler cumhuriyetin ilkelerini halka aktarmak için bir araç olarak görülmüş ve bu anlayışta eserler verilmiştir. İkinci dünya savaşının etkisi ile farklı bir dünya görüşü ile birlikte farklı eserler verilmiştir. Gerçeküstücülük, varoluşçuluk akımlarından etkilenilmiştir. 


TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ  

 Türkçe Ural-Altay Dil Ailesinin Altay koluna bağlı sondan eklemeli bir dildir. Tabloyu incelediğiniz zaman Altay Dil Birliği Dönemi buradaki Altay kolunda farklılık olmadığı dönemleri içermektedir. Daha sonra gelen iki dönem ise yazılı dil olmadığı için bizim incelememiz dışında kalacak. Bu yüzden incelemeye başlayacağımız dönem Eski Türkçe Dönemi olacak. 

 

ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ 

Türk dilinin ilk yazılı metinleri bu dönemde verilmiştir. Diğer dönemlerin aksine yazılı metinler olduğu için bu dönem hakkında bilgimiz daha sağlıklıdır. 6. yy ve 13. yy arasına Eski Türkçe Dönemi diyebiliriz. Bu dönemde dil yabancı etkisinden uzaktır. Türkçenin yapısal özellikleriyle alakalı ilk kesin bilgileri bu dönemde elde ederiz. Eski Türkçe: Kök Türkçe, Uygurca ve Karahanlı Türkçesini kapsar. 


ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ 

Bu dönem Türk boylarının batıya göç etmesiyle birlikte farklı coğrafyalarda yaşamasıyla başlar. Farklı coğrafyalarda yaşamaya başlayan Türkler farklı yazı dilleri kullanmışlardır. Bu dönem de yine Kuzey Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi diye ikiye ayrılır. o 


KUZEY DOĞU TÜRKÇESİ 

Kuzey doğu Türkçesi 13. Yy ve 15. Yy arasını kapsar. Eski Türkçenin devamıdır diyebiliriz. Hazar Deniz’in kuzeyinde konuşulmuştur.  


BATI TÜRKÇESİ 

Bu dil batıya göç eden Oğuzların yazı dilidir. 13. Yy dan beri aralıksız devam etmiş bir yazı dilidir. Batı Türkçesi de Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesi diye üçe ayrılır.


 ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ 

Selçuklulardan ilk Anadolu beylikleri ve Osmanlı’nın ilk dönemleri Eski Anadolu Türkçesine girer. 13. Yy ve 16. Yy arasında Eski Anadolu Türkçesi görülür. 


OSMANLI TÜRKÇESİ 

16. YY dan 20. Yy a kadar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü coğrafyalarda kullanılmıştır. Arap alfabesi ile yazılan Osmanlı Türkçesi farklı dillerden birçok kelime almıştır. 


TÜRKİYE TÜRKÇESİ 

Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler dergisinde yazdığı Yeni Lisan Makalesi ile başlayan Yeni Lisan hareketi Türkiye Türkçesinin çıkış noktasıdır. Osmanlı Türkçesinde bulunan yabancı kelimeler ve gramerden dili arındırmak için başlatılmıştır ve şimdiki dilimizi oluşturmuştur. 

Not: Türklerin tarih boyunca kullandıkları alfabeleri ezberlemelisiniz. Sırasıyla şu şekildedir: 

Gök Türk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin. 

Türkiye Türkleri olarak biz Kiril alfabesini kullanmadık ama diğer Türk devletleri kullandığı için onu da ekliyoruz. Türklerin İslamiyet öncesi ve sonrası kullandıkları alfabeler şeklinde sorular da gelebilir. İslamiyet öncesinde kullanılan alfabe: Gök Türk ve Uygur’dur. İslamiyet sonrasında kullanılan alfabe: Arap, Kiril ve Latin’dir. 

Göktürk Alfabesi: 38 harften oluşan bir alfabedir. Sağdan sola doğru okunur. Yani Latin alfabesinin tersidir. Farklı olarak nt, ny gibi çift sesliler için de alfabede işaretler vardır. 

Uygur alfabesi: Soğd kökenli olan bu alfabe değişiklik yapılarak Türkçeye uygulanmıştır. 14 haften oluşan bu alfabede 3 harf ünlü 11 harf ünsüzdür. Mani dinini benimseyen Uygurlar yeni dinle birlikte yeni alfabeye geçmişlerdir. 

Kiril alfabesi: Rusya Türklerin alfabesini Kiril alfabesine çevirmiştir. Bu alfabeyi kullanmaları tamamen siyasidir. 

Arap alfabesi: Türklerin İslamiyet’i kabul etmesi alfabe değişikliğini de beraberinde getirmiştir. Arap alfabesinde olmayan bazı harfler de Farsçadan alınarak dilimize uyarlanmıştır. Göktürk alfabesinde olduğu gibi sağdan sola okunur.

 Latin alfabesi: Türk dilindeki sessiz harflerin tam olarak karşılandığı bir alfabedir Latin alfabesi. 29 harf vardır. 8’i ünlü 21’i ünsüzdür. Soldan sağa doğru okunur. 

Yorumlar

  1. Ellerinize sağlık çok deteyli ve güzel olmuş hocam ☺️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAĞLAÇ

10. SINIF 3. ÜNİTE

EDEBİ AKIMLAR