1960 SONRASI HİKAYE
1960 SONRASI HİKÂYE
GENEL ÖZELLİKLERİ
1960’lı yıllarda Türk hikâyeciliğinde önemli gelişmeler olur.
Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artar.
Toplumcu gerçekçi anlayışla işçi, köy, kasaba ve şehirlerde yaşayan insanların sorunları, Almanya’ya işçi göçü gibi konular işlenir
Bu toplumsal anlayışın yanında bireyin iç dünyasını esas alan eserler de verilmeye devam eder. Türk hikâyeciliğinde varoluşçuluk akımı etkili olur.
Toplumun farklı kesimlerini temsil eden kişiler üzerinde durularak daha çok bireyin çevresiyle ve toplumla olan uyumsuzluğu ve bu uyumsuzluğun neden olduğu yabancılaşma ve yalnızlık duygusu üzerinde durulur.
1970’li yıllarda ise dönemin önemli siyasi ve toplumsal olayları Türk hikâyeciliği üzerinde etkili olur. Yazarlar estetik kaygılardan uzaklaşarak ideolojilerini ön plana çıkaran eserler verirler.
Hikâyelerde daha çok siyasi, toplumsal ve günlük olaylar ele alınır.
1980’li yılların başında Türkiye’de yaşanan önemli siyasi ve toplumsal olaylar edebiyat dünyasını derinden etkiler. Sanatçılar yeni arayışlara girer.
Bu arayışlar sonucunda dönemin sanatçıları toplumsal sorunlardan uzaklaşır. Bireyin kendi içindeki gerçekleri daha fazla öne çıkararak bireysel temaları ele alırlar. Yeni anlatım imkânlarını kullanarak hikâyelerinde farklı kurgu tekniklerini denerler. Yeni ve farklı bir hikâye oluşturarak gözleme dayalı bir olayı ve durumu anlatmak yerine şiirsel, bölük pörçük, denemeyi andıran hikâyeler kaleme aldılar.
1960 SONRASI BAZI HİKÂYE YAZARLARI
MUSTAFA KUTLU
Mustafa Kutlu sadece hikâye türünde eser vermiştir.
Hikâyelerinde genellikle Anadolu’nun acılarını, cahil ve perişan halkı, asırlarca aydınların söylemleri ve çeşitli politikalarla geri bırakılmış Anadolu insanını anlatmıştır.
Hikâyelerinde yabancılaşmanın karşısında olmuş ve her türlü gelişimin tarihimizde ve öz değerlerimizde olduğunu dile getirmiştir.
Büyük bir İslam inancı olan Kutlu hikâyelerinde din ve tasavvufun yozlaştığını ifade etmiştir.
Son yazdığı hikâyelerinde, özellikle tasavvufi bir dilin peşinden koşmuş ve tasavvuf konularına yönelmiştir.
Ben hikâyelerimi kahvehanelerde bir solukta yazarım
Hikayelerinde tren ve tren istasyonları önemli bir temadır.
HİKÂYELERİ: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Yokuşa Akan Sular, Uzun Hikâye, Bu Böyledir, Sır, Mavi Kuş, Turfandan Önce, Menekşeli Mektup, Nur, Chef, Trende Keman
SEVİNÇ ÇOKUM
Eserlerinde geleneksel değerler, milli motifler ve ahlaki hassasiyetler ön plandadır.
İstanbul’un yoksul kesimini ve orta halli ailelerin dünyasını eserlerine taşır.
Kimi romanlarının konularını tarihten seçerek tarihi roman sayılabilecek eserler de vermiştir.
HİKÂYELERİ: Eğik Ağaçlar, Makine, Derin Yara, Rozalya Ana, Gece Kuşu Uzun Öter
“Rozalya Ana”, Sevinç Çokum’un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım’dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler taşıdığı son öykü kitabıdır.
“Bir Eski Sokak Sesi”, Sevinç Çokum’un ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır.
“Makine” öyküsüyle 1978’de Milli Kültür Vakfı Özel Jüri Armağanı’nı kazanır. “Hilal Görününce” romanı ile de TYB ve Milli Kültür Vakfı Armağanlarını kazanır.
RASİM ÖZDENÖREN
İslami kimliğiyle bilinir.
Modernizmle hayatımıza giren teknoloji ve akılcılık kavramlarına karşı geleneksel ahlak anlayışını ön plana çıkarır.
Aile kavramındaki çatışma ve parçalanmışlık da eserlerinde üzerinde durduğu konulardandır.
Kültür şokuna karşı kişilerin tasavvufa yönelmelerini tavsiye eder.
Rasim Özdenören, eserlerinde gerçeklere müdahale etmez, olumlu ve olumsuz tipleri bir arada kullanır.
HİKÂYELERİ: Ansızın Yola Çıkmak, Kuyu, Çok Sesli bir Ölüm, Denize Açılan Kapı, Çözülme, Hastalar ve Işıklar
OĞUZ ATAY
Birçok türde eser veren sanatçı, eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyasını işledi.
İnce alay ve ironinin iç içe olduğu hikâyelerinde yalnızlık, isyan, iletişimsizlik, yabancılaşma, toplum eleştirisi gibi konuları ele aldı.
Modernleşme sürecindeki bireylerin yaşamlarını, toplumdan kopuşlarını ve özellikle iç çelişkilerini başarılı bir şekilde eserlerinde yansıttı.
HİKÂYESİ: Korkuyu Beklerken
ADALET AĞAOĞLU
Eserlerinde toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkisini işledi.
Eserlerinin biçimsel yöndeki başarısı da son derece dikkate değerdir. Özellikle ayrıntıları değerlendirişi, geriye dönüşler ve iç monologlar gibi değişik tekniklerden yararlanması anlatımının en önemli yönleridir.
HİKÂYELERİ: Yüksek Gerilim, Hadi Gidelim, Sessizliğin İlk Sesi, Hayatı Savunma Biçimleri
FÜRUZAN
Asıl adı Feruze Çerçi’dir.
Hikâye, roman, röportaj, şiir, gezi, tiyatro türlerinde eserler verdi. Ancak asıl ününü hikâyeci kimliği ile kazandı.
Hikâye kişilerini ve olayları insancıl, abartısız, iyimser bir bakış açısıyla anlattı.
Öykülerinin en önemli yönü insani sıcaklık, dönemsel tanıklık/değişim ve yoksul ailelerin var olma serüvenidir.
Sanatçının anlatımında olaydan çok betimlemelere ve çözümlemelere yer vermesi dikkat çekicidir.
HİKÂYELERİ: Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü, Gül Mevsimidir
FERİT ETGÜ
Hikâye, roman, şiir, deneme, biyografi gibi pek çok türde eser vermiştir.
Eserlerinde genellikle yaşadığı çevreyle uyum sağlayamayan bireyin sorunlarını işledi.
Edebiyatla ilgili araştırma kitapları ve makaleleriyle ün kazandı.
Gözlemlerinde ve yaşadıklarında yola çıkarak değişik dil ve anlatım biçimleri kullandı.
Edebiyatımızda küçürek (minimal) hikâye türünün başarılı örneklerini vermiştir.
HİKÂYELERİ: Kaçkınlar, Bozgun, Bir Gemide, Av, Çığlık, Doğu Öyküleri
ORHAN DURU
1960 sonrası önemli hikâye yazarlarındandır.
Üslupta Karagöz ve Orta oyunundan yararlandı.
50’li yıllarda yazdığı ilk hikâyelerinde Mavi hareketi içinde değerlendirilir.
Sonraki öykülerinde İkinci Yeni etkileri görülür.
İnsanın çevresine etkisini mizahi ve gerçekçi bir yolla dile getirdi.
HİKÂYELERİ: Denge Uzmanı, Ağır İşçiler, Yoksullar Geliyor, Yeni ve Sert Öyküler
NEZİHE MERİÇ (1925-2009)
Nezihe Meriç, yazın alanındaki ilk yazısı olan “Ümit”i İstanbul Dergisi’nde 1945’te N. Ufuk imzasıyla yayımladı. İlk öyküsü olan “Bir Şey”i de Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde yayımladı.
Nezihe Meriç, 84 yıllık ömrüne birçok ödül sığdırdı. “Korsan Çıkmazı” ile 1962 Türk Dil Kurumu, “Bir Kara Derin Kuyu” ile 1990 Sait Faik Hikâye Armağanı ödülünü, “Yandırma” eseriyle de 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Edebi Kişiliği
Cumhuriyet’in ilk kadın yazarlarındandır.
Modernist anlayışı esas alan sanatçılardan olan Nezih Meriç, 1950 kuşağının başarılı öykücülerinden biri olarak ön plana çıkar.
Bireyin iç dünyasını öykülerinde konu edinen öyküleriyle tanınsa da hayatın her alanından öykü çıkarabilmiş bir yazar olarak da bilinir.
Öykülerinde günlük izlenimlerini başarıyla dile getirir.
Kendi iç dünyasının yalnızlığını devam ettiren genellikle örf ve adetlerin sıktığı her tabakada yer alan kadın ve genç kızları eserlerinde anlatır. Onların sorunlarına eğilir.
1970’li yıllardaki kendi iç dünyasının yalnızlığını sürdüren genç yaştaki kızları ve kadınları şiirsel bir havayla anlatır.
Eserlerinde çocuk ve kadın sorunlarına yoğunlaşır.
Son derece sıcak, samimi ve sade bir anlatımla eserlerini yazar. Üslubundaki titizlikle dikkat çeker.
Anlatımında şiirsellik ön plana çıkar.
Öyküleri Amerika, Almanya, Fransa ve Rusya’da yayımlanan farklı öykü antolojilerinde yer alır.
Eserleri
Öykü
Topal Koşma
Bozbulanık
Menekşeli Bilinç
Dumanaltı
Bir Kara Derin Kuyu
Gülün İçinde Bülbül Sesi Var
Roman
Korsan Çıkmazı
Oyun
Sevdican
Sular Aydınlanıyordu
BEKİR YILDIZ
Toplumcu gerçekçi anlayışla eser vermiştir.
Öykülerinde genellikle Güneydoğu insanının töre, gelenek, ağa-köylü ilişkisi, kaçakçılık, kan davası gibi konular çevresinde trajik yaşamını anlattı.
HİKÂYELERİ: Reşo Ağa, Kara Vagon, Kaçakçı Şahan, Evlilik Şirketi, Beyaz Türkü, Alman Ekmeği, Dünyadan Bir Atlı Geçti, Demir Bebek
NECATİ TOSUNER (1944-…)
1944’te Ankara’da doğan Necati Tosuner, iki yıl Almanya’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönerek Derinlik Yayınları’nı kurdu ve yönetti.
1983’ten sonra reklam şirketlerinde metin yazarı olarak çalıştı. “İki Gün” adlı öyküsüyle 1971 TRT Öykü Başarı Ödülü’nü, “Armağan” adlı öyküsüyle 1997 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, Güneş Giderken adlı eseriyle 1999 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Elde Kitap adlı eseriyle 2006 Ömer Asım Aksoy Deneme Ödülü’nü, Kasırga’nın Gözü adlı romanıyla 2008 Attilâ İlhan Ödülü’nü, son olarak Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı adlı kitabıyla 2014 Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödülü’nü kazandı.
Necati Tosuner ayrıca küçürek hikâye tarzında eser veren sanatçılardandır.
İstanbul’da yaşayan yazar, şiirsel bir yalınlık içindeki kusursuz Türkçe kullanımıyla kısa öykü türünün ustalarından sayılmaktadır.
ESERLERİ
Öykü:
Özgürlük Masalı (1965)
Çıkmazda (1969)
Kambur (1972)
Sisli (1977)
Necati Tosuner Sokağı (1983)
Çılgınsı (1990)
Kambur ve Öncesi (1994, bütün öyküleri, birinci cilt)
Sisli ve Sonrası (1996, bütün öyküleri, ikinci cilt)
Bir Tutkunun Dile Getirilme Biçimi (1997)
Güneş Giderken (1998)
Kasırganın Gözü (2008)
Yakamoz Avına Çıkmak (2007)
KÜÇÜREK HİKAYE(MİNİMAL HİKAYE)
Küçürek (Minimal) Hikâye Nedir? Özellikleri, Yazarları, Örnekleri
Küçürek Hikâye (Öykü): Hikâyenin bir alt türü olan küçürek hikâye, çok kısa metinlerdir. Küçürek hikâyenin ortaya çıkışında farklı sanat dallarındaki minimal yaklaşımın son yıllarda hikâyede de karşılık bulması etkili olmuştur.
Küçürek hikâyenin tanımı ve özellikleri hakkında çeşitli görüşler vardır. Türk edebiyatında
küçürek hikâye türü için “minimal öykü”, “çok kısa öykü”, “öykücük”, “kısa kısa öykü”, ”kıpkısa
öykü” gibi terimler kullanılmıştır.
Bu tür hikâyeler 750 kelimeden az olan hikâyelerdir. Bunlar arasında tek cümlelik hikâyeler de vardır. Küçürek hikâyede hacminden dolayı hikâyenin unsurlarıyla ilgili pek çok ayrıntıya yer verilmez, şiirde olduğu gibi yoğun ve imgesel anlatımdan faydalanılarak hikâye kurgulanır. Hikâyede verilmeyenlerin okur tarafından tamamlanması beklenir.
Küçürek hikâyeler; insan yaşamından dondurulmuş kısa anlar, yaşanmış küçük olaylar, anekdotlar, kurulan düşlerden birisi, bir monolog, bir içsel konuşma olarak okuyucunun karşısına çıkar. Bu tür hikâyelerde de diğer hikâyelerde olduğu gibi insana özgü gerçekler (bireyselleşme, yalnızlık, yabancılaşma vb.) tematik yapıyı oluşturur. Küçürek hikâyelerde çok küçük bir olay ya da durum anlatıldığı için şahıs kadrosu, zaman ve mekân gibi yapı unsurları sınırlıdır.
Küçürek hikâyede anlam anlatılan şeyde değil, anlatılmayan, gizlenen şeyde ortaya çıkar. Bu yüzden yoğun, dolaylı anlatıma ve sembolizme dayanmaktadır.
Küçürek hikâyenin dünya edebiyatında önde gelen isimleri şunlardır:
Julio Cortazar
Dino Buzzati
Franz Kafka,
Max Jacob
Oscar Wilde’dır
Türk edebiyatında ise;
Ferit Edgü
Necati Tosuner,
Rasim Özdenören
Hulki Aktunç,
Ayfer Tunç
Haydar Ergülen‘dir.
ACI YAĞMUR
Bir zamandır ablam,
annemin kafayı üşüttüğünü söylüyordu.
Ben pek üzerinde durmadım.
Evet, ablam da haklı.
Yaşlı bir kadınla her gün
aynı evde olmak kolay değil.
Dün pazardı, şöyle bir uğradım onlara.
Biraz kaynattık işte, eskilerden filan…
Artık kalktım gidiyorum,
elini öptüm annemin.
“Oğlum, bir daha gelişinde anneni de getir…” dedi.
İçimdeki yangın gözlerimi yaşarttı.
Ablamın yüzüne bakmadan
kaçarcasına çıktım evden.
Yağmura sığındım dışarıda.
Necati TOSUNER, Yakamoz Avına Çıkmak
BU
— Bu ne bu?
— Kar.
— Böyle kar hiç görmemiştim.
— Burda daha neler göreceksin.
— Neymiş göreceklerim?
— Kurt, köpek.
— Başka?
— Ayı, tilki.
— Başka?
— İşin rast giderse, bir insanoğlu.
— Bu karda mı?
— Bu karda, eğer yolunu bulabilirsen. Ya da o, yolunu yitirmişse. Artık bahtına…
Ferit EDGÜ, Doğu Öyküleri (Toplu Öyküler)
YANGIN
Yanmış ormandan geçtim.
Kapkara, kömürleşmiş ağaçlar. Yanmış otlar. Çalılar. Isırganlar. Tüm börtü böcek yanmış.
Kaplumbağalar. Tosbağalar. Kertenkeleler. Yılanlar yanmış. Kelebekler bile.
Toprak öylesine sıcak ki üstüne basılmıyor. Kayalar cehennem kayası.
Yanımdaki dostum, “Bilmem biliyor musun” diyor, “böyle yangınlardan sonra, eğer yağmurlar bol
ve düzenli yağarsa bambaşka bir orman oluşur. Yeni ağaçlar, yepyeni bitkiler…”
“Ne kadar sürer bu,” diyorum.
“Havaya bağlı,” diyor. “Ben diyeyim yirmi, sen de otuz.”
“Görür müyüz,” diyorum.
“Bizler görmesek, çocuklarımız görür,” diyor.
“Onlara ormanı nasıl korumamız gerektiğini öğretmemiz gerekecek” diyorum.
“Kendimize de,” diyor dostum.
Üstüne basa basa bir kez daha; Kendimize de.
Ferit EDGÜ, 252 Yazardan Minimal Öyküler.
ROMAN VE HİKAYE ANLATIM TEKNİKLERİ
Şubat 1, 2021 iskeleedebiyat.com Ders Anlatımları 0
ROMAN VE HİKÂYE ANLATIM TEKNİKLERİ
GÖSTERME (SAHNELEME) TEKNİĞİ: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır.
İÇ MONOLOG (İÇ KONUŞMA) TEKNİĞİ: Karakterin duygularını ve düşüncelerini, belirli bir mantık sırasıyla karakterin ağzından, olduğu gibi anlatılmasıdır. Bu teknikte karakterin kendi kendine konuşmalarına yer verilir. Bunun yanı sıra bu teknikle karakterin duygu ve düşüncelerini akıcı ve sade bir biçimde günlük konuşma diliyle öğreniyoruz. Bu teknik karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar.
İÇ ÇÖZÜMLEME TEKNİĞİ:
Karakterin iç dünyasının, kafasından geçenleri anlatıcı-yazar tarafından verildiği anlatım tekniğidir. Bu teknikte yazar kahramanın duygu ve düşüncelerini okuyucuya aktarır.
DIŞ MONOLOG TEKNİĞİ: Dış monolog, bir kişinin karşısındaki insana veya insanlara konuşma fırsatı vermeden, tek taraflı ve uzun bir biçimde, sesli olarak konuşmasıdır. Bu teknikte kişi bazen etrafında kimse olmadan herhangi bir olay karşısında yüksek sesle konuşabilir. Bu, eserlerde yazar ya da anlatıcı tarafından okuyucuya yansıtılır.
BİLİNÇ (ŞUUR) AKIŞI TEKNİĞİ: Bu teknikle karakterin iç dünyası hiçbir kaygı olmadan okuyucuya aktarılır. Karakterin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle verilir. Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir. Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh halini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla, bu olayların nedenleri arasındaki bağlantıları açıklayabiliyor. Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir. Dil bilgisi kuralları ve sentaks gözetilmez. Anlatıcı o anda aklına ne geliyorsa sıralar. Anlatılan şeyler arasında herhangi bir anlam bağıntısı gözetilmez. Bu teknik iç monolog tekniğinden dil bakımından ayrılır. İç monologda düşünceleri aktarmada belli bir düzen olup dil bilgisi kurallarına uyulur.
Örnek:
Ahmet, bu sahne karşısında korkuyla ürperdi. Yıllardır üzerine çalıştıkları her şey berbat olmuştu. “İşte şimdi hapı yuttuk,” diye düşündü.
DİYALOG TEKNİĞİ: Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir. Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir. Karakterler arası çatışmalar ve karakterlerin birbirleri hakkındaki düşünceleri bu teknik yardımıyla algılanır. Olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız, şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve hafiflemesinde oldukça etkilidir.
İÇ DİYALOG TEKNİĞİ: İç monolog okuyucuyu kahramanla baş başa bırakırken iç diyalog kahramanın kendisiyle karşı karşıya gelmesini sağlar. İç diyalogda kahraman sanki karşısında birisi varmış gibi konuşur, tartışır. Sürekli karşılıklı konuşmalar mevcuttur. Sorular ve cevaplar genel anlamda bu kısımları oluşturur, kahraman kendi kendine soru sorar ve cevaplar. Tüm bunlar dil bilgisi kurallarına uygun şekilde yapılır. İç diyalog tekniği genel olarak kahramanın o anki ruhsal portresini açığa çıkarır.
ÖZETLEME TEKNİĞİ: Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır. Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu işi “bilinç akışı”,” veya ” iç monolog” tekniklerinden yararlanarak yaparlar.
PASTİŞ TEKNİĞİ: Post modern romanda çeşitli metin türlerinin biçim ve anlatım özelliklerinin taklit edilmesidir. Bir sanatçının üslubunu, tarzını, dilini veya düşüncesini taklit etmektir. Önceki formdan hareket ederek yeniden oluşturulan bu eser, aslında taklit yoluyla bir eseri yüceltmektir. Pastişte orijinal eser doğrudan kullanılmaz, tamamıyla taklit edilir.
Salah Birsel‘in bir şiirindeki (Göl Saatleri),
“Kuğular geldi ederek ikindiyi ilan” dizesi, Ahmet Haşim’in,
“Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını eder ömrün ilan”
dizelerinin pastiş’ idir.
PARODİ TEKNİĞİ: Post modern romanda daha önce yazılmış bir metnin “içerik” yönünden örnek alınmasıdır. Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki oluşur.
Pastişten farkı Parodide yazar, daha önceden yazılmış bir metni gülünçleştirerek yeniden ele alır. Pastişte ise yazar, daha önceden yazılmış bir metni yeniden ele alır ama parodideki gibi her zaman asıl metni gülünç hale getirmeye çalışmaz. Ayrıca pastişte üslup kopyalanırken, parodide içerik kopyalanır ve komik bir formatta sunulur. İçeriğin yanında, diğer metinden herhangi bir karakter de alınıp parodileştirilebilir.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi …
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.
Orhan Veli
İRONİ TEKNİĞİ: Postmodern romanda birtakım olguları ya da eserleri alaycı bir anlatımla söz konusu etmektir. Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifadedir. Söylenen ya da yapılan eylem, ciddi görüntüsü altında, karşıt söylenceyi ya da eylemi, çelişki noktasına çekmeyi hedefler. Mizahtan farklı olarak ironi, olaylara daha eleştirel yaklaşır. İroni mimik, jest ve tonlama ile söylenmek istenenin altını, dolaylı çizer.
MONTAJ TEKNİĞİ: Bu teknikte, başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine yazımı söz konusudur. Cümle, beyit, atasözü, nükte veya uzun bir metin olabilir. Eklenen metin, eserle uyum içerisinde olmalıdır.
AÇIKLAMA-YORUMLAMA TEKNİĞİ: Yazarın ya kendisi ya da sözünü emanet ettiği karakter ağzından, herhangi bir konu, durum veya olay hakkında gerekli gördüğü bir açıklama yapması ya da yoruma girişmesidir.
LAYTMOTİF TEKNİĞİ: Laytmotif, ana motif, anlamlı tekrar, nakarat, tema anlamlarına gelmekte olup özellikle psikanalitik eserlerde kendini hissettirir. Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen söylem/ifade kalıpları yer alır. Herhangi bir sözün ya da hareketin birden fazla tekrarlanmasıdır. Laytmotif edebiyatımızda sıkça kullanılan bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde tekrar edilir. Genellikle bu nesne gerçek hayatta fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yaptıkları şeyler bu nesneyle ilgili olur.
MEKTUP TEKNİĞİ: Karakterlerin tek taraflı ya da başka karakterle yaptığı yazışmalardan oluşan bir anlatım tekniğidir. Edebiyatımızda çok kullanılan tekniklerden birisidir. Bu tekniğin kullanıldığı kısımlarda yazar romanın akışına müdahale etmez ve kahramanların duygu ve tepkilerini okuyucuya sunar. Mektup tekniği daha çok olayın can alıcı yerlerinde kullanıldığından olaya canlılık katabilmektedir. Bu tekniğin sağladığı bir diğer yarar ise birden fazla kahramanın devreye sokulmasıyla birden fazla bakış açısının yani çoğulcu bakış açısının ortaya çıkarmasıdır. Bireysel bir tür olan mektubun eserlerde kullanılması özellikle kahramanların iç dünyasını yansıtması açısından önemlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder