EDEBİ SANATLAR

EDEBİ SANATLAR

Aralarında türlü yönlerden karşılaştırılarak benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı, nitelikçe daha üstün olana (güçlü olana) benzetme sanatıdır. Benzetme sanatı bulunurken önce kendisine benzetilen bulunmalıdır.

 

Bir benzetmede dört öge bulunur:

Benzeyen: Başka bir şeye benzetilen varlıktır.

Kendisine benzetilen: Nitelikçe daha güçlü olan varlıktır.

Benzetme Yönü: Benzetmenin hangi yönden yapıldığını anlatır.

Benzetme Edatı: Benzetmede benzerlik, eşitlik, karşılaştırma… ilişkisi kuran edatlardır. “gibi, sanki, kadar, tıpkı… vb sözcüklerdir.”

 

Muavin, yolculara: Pamuk eller cebe! diye bağırıyordu.
eller (benzeyen), “pamuk” (benzetilen)

Binalar kale gibi olduğundan içeri girilemiyordu.
binalar (benzeyen), “kale (benzetilen), “gibi (benzetme edatı)

 Ali aslan gibi cesurdur.                                                                                      “Ali”(benzeyen), “aslan” (kendisine benzetilen), “gibi” (benzetme edatı), “cesur” (benzetme yönü) Burada Ali, cesurluk yönünden aslana benzetilmiştir. Bu tür benzetmeye ‘tam benzetme (teşbih)” denir.

 

Cennet   gibi   güzel   vatanımız

bztln  edat   b.yönü   bzyn

 

 

b)Teşbih-i Beliğ (Güzel benzetme):

Benzetmenin temel öğeleriyle (benzeyen ve kendisine benzetilen) yapılır. “Benzetme yönü” ve “benzetme edatı” kullanılmaz.

“Cennet vatan”,

“Altın başaklar”.

“Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejder”,

“Gider oldum kömür gözlüm elveda” gibi sözler dizeler birer “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) dir.

 

 

 Benzetmenin temel öğelerinden birinin (benzeyen ya da kendisine benzetilen) söylenmesiyle yapılan benzetmedir.

Bir başka deyişle, bir sözün gerçek anlamını kaldırarak, benzerliği olan başka bir anlamı eğreti olarak verme, ödünç verme demektir.

Cesur insana “aslan”, kurnaz kimseye “tilki” demekle istiare yapılmış olur.

İstiare ikiye ayrılır açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere

a) Açık istiare (eğretileme):

Yalnız “kendisine benzetilen” kullanılarak yapılan benzetmedir.

 

Kurban olam kurban olam

Beşikte yatan kuzuya

Bu dizelerde, beşikte yatan bebek, kuzuya benzetilmiştir. Ancak benzetilen (bebek) söylenmemiş, kendisine benzetilen (kuzu) söylenerek “açık istiare” yapılmıştır.

“kuzu gibi şirin bebek” yerine sadece kuzu denilmiştir. Yani kendisine benzetilen verildiği için açık istiare yapılmış olur.

 

Nerde olsam ey peri, gönlüm senin yanındadır.

 

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor

Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.”

 

Canının bugün buraya geleceğini öğrendi.

 

Dört mevsimin yaşandığı bir cennette yaşıyoruz adeta.

 

Bir güle vuruldum hem de zamansız.

Resmen tilkidir. Ne yaparsam kopya çekmesini önleyemiyorum.

 

b) Kapalı İstiare (eğretileme):

Yalnız “benzeyen” kullanılarak yapılan benzetmedir. Kapalı istiarelerde, “kendisine benzetilen” söylenmez.

Ufukta günün boynu büküldü.

Bu cümlede de “güneş” (benzeyen) insana benzetilmiş, ancak “insan” (kendisine benzetilen) söylenmemiştir. Bu nedenle kapalı istiare yapılmıştır.

 

Ali kükreyerek düşmanın üstüne yürüdü.

Bu cümlede Ali, kükreme özelliğinden ötürü aslana benzetilmiştir. Ali, (benzetilen) söylenmiş, “aslan” (kendisine benzetilen) söylenmemiştir.

Bu cümlede de kapalı istiarede kimi zaman “benzetme yönü” kullanılır. “Benzetme edatı” hiç kullanılmaz.

 

Uyarı: Kapalı istiarelerde, kişileştirme sanatı (teşhis) da yapılmaktadır. Çünkü, bu söz sanatında, insan dışındaki varlıklar, insanların çok bilinen özelliklerine benzetilerek tanıtılmaktadır. Yukarıda geçen “gün”e insan kişiliği de kazandırılmış olmaktadır

Not: Kişileştirme sanatının olduğu her yerde kapalı istiare de (eğretileme) vardır.

  

2.MÜBALAĞA (Abartma)

Bir varlığı, olayı ya da düşünceyi olduğundan büyük (ya da küçük) gösterme sanatıdır. Mübalağa, günlük yaşamda sıkça başvurulan bir anlatım yoludur. Mizah (gülmece) yazarları, insanları kusurlu yanlarını belli bir abartma ölçüsüyle ortaya koyarlar.

 

Sekizimiz odun çeker

Dokuzumuz ateş yakar

Kaz kaldırmış başın bakar

Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz.

Kaygusuz Abdal’ın bu dörtlüğünde, sekiz kişinin ateş yakmasına karşın kazın pişmeyişi abartmalı bir biçimde anlatılarak mübalağa sanatı yapılmaktadır.

 

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir. Savrulur enkaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak

Boşanır sırtlara, vadilere sağnak, sağnak!

Bu dizelerde anlatılanlar abartıdır. Burada da mübalağa sanatı vardır.

 

Ak gerdanında benler öldürdü beni

Bu dizede de “benlerin şairi öldürmesi” bir abartıdır.

 

3.MECAZ-I MÜRSEL (Ad Aktarması)

Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden, gerçek anlamı dışında başka bir sözcüğün yerine (Parça-bütün, iç-dış, neden-sonuç, yazar-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler kurularak) kullanma sanatıdır.

Vapur, Beşiktaş’a yanaştı. (Beşiktaş iskelesine yanaştı) Parça-bütün ilişkisi kuru

Halit Ziya’yı okudun mu? (Halit Ziya’nın eserlerini okudun mu?) Sanatçı- yapıt ilişkisi.

Sobayı yaktım. (Sobanın içindekileri- odun-kömür)

Konağa sor. (Konağın içinde oturanlara sor)

Onda kafa yok! (Onda akıl yok) “dış” söylenerek “iç” kastedilmiştir.

Üç gündür bereket yağıyor. (yağmur) Yağmur bereket, bolluk getirdiği için, sonuç söylenerek sebep (yağmur) anlatılmak isteniyor.

Ünlü raketler Avrupa’dan döndüler. (“Ünlü tenisçiler Avruda’dan döndüler”. Demek isteniyor.)

 

Çok susayan çocuk şişeyi bir dikişte bitirdi.

 

Sınıf, her zamanki gibi yine okulun huzurunu bozuyordu.

 

Köyün de pek hoşuna gitmemişti yenilik adı altında yapılanlar.

 

Üç tabak yedi, yine doymadı.

 

Ülkenin ileri gelen kalemleri yeni yeni projeler peşindeydiler.

 

Eve haber vermeden evin yolunu tutmuşlar.

 

Bankadaki en son masada işini halledip caddenin karşısındaki ofisten bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu.

 

Gönül gurbet ele varma, ya gelinir ya gelinmez. 

 

 

4.TEŞHİS (Kişileştirme) ve İntak (Konuşturma)

 İnsan dışındaki varlıklara ya da kavramlara insan kişiliği kazandırma sanatına kişileştirme (teşhis) denir. İnsanın konuşma yetisinin başka varlıklara aktarılmasına da intak (konuşturma) sanatı denir.

 

Bu iki sanat genellikle birlikte kullanılır. Her “kişileştirme” de konuşturma olmayabilir, fakat her “konuşturma” da mutlaka “kişileştirme” vardır. Özellikle fabllarda, hayvan öykülerinde masallarda sık sık bu sanata başvurulur. 

Bülbül, “senin nazını çekemem…” diyordu. Güle.

 

Güğüm bir gün, testiye:

“Yola çıkalım” dedi.

Testi: “korkarım” dedi.

 

 

Salındı bağçaya girdi

Çiçekler selama durdu

Mor menevşe boyun eğdi,

Gül kızardı hicabından

 

Artık dağlar sırtlarından kürklerini attılar. Fakat henüz sabahları serince olduğundan omuzlarına sislerden birer atkı atıyorlar.

 

5.TARİZ (İğneleme, söz dokundurma)

 

Söylenen sözün ya da kavramın, gerçek ya da mecaz anlamı dışında tamamen tersini anlatma sanatıdır. Bir başka deyişle, birini küçük düşürmek onunla alay etmek ya da iğnelemek için sözün ters söyleyerek amacımızı belirtmedir.

Örneğin; randevusuna geç kalmış kişiye “Aman ne kadar erken geldiniz” diyerek onu iğnelemiş oluruz.

Bir kişinin tembelliğini anlatmak için de “ Bu ne çalışkanlık! Dersek “tariz” yapmış oluruz.

“Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden”  (Eşref)

 

 

 

Ters Öğüt Destanı

Bir yetim görünce döktür dişini,

Bozmaya çabala halkın işini

Günde yüz adamın vur ser leşini

Bir yaralı sarmak için yeltenme

Her nereye gidersen eyle talanı

Öyle yap ki ağlatasın güleni

Bir saatte ki ağlatasın güleni

El bir doğru söylerse inanma    (Huzuri)

 

 

 

 

 

6.İRSAL-I MESEL (Örnekleme)

 

Şiir ya da düzyazıda, konuya uygun düşen atasözlerinin kullanılmasıdır. Böylece düşüncenin daha da inandırıcı olması sağlanır.

 

Dünyada ahrete gidip gelmemek

Olmasa iktiza eder ölmemek

“Balık baştan kokar”, bunu bilmemek

Seyrani gafilin ahmaklığından

 

 

 

 

 

 

7.TEZAT (Zıtlık, karşıtlık)

 

Anlamı güçlendirmek için karşıt kavramların özellikleri bir arada kullanılır. Zıt kavramlardan birinin gerçek, diğerinin ise mecaz anlamda kullanılmaktır.

 

Neden böyle düşman görünürsünüz

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Şair bu dizelerde “dost” ve “düşman” karşıt sözcüklerini bir arada kullanarak anlamı daha da güçlendirmiş: böylece “tezat” sanatı yapılmıştır.

 

Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz

Bu dizede “ağlamak” ve “gülmek” karşıt sözcükleriyle “tezat” sanatı yapılmıştır.

Güvenme varlığa (zenginlik) düşersin darlığa (fakirlik)

Çın çın ötüyor sessizlik

Bu dizede de “sessizlik” ve “çın çın ötmek” karşıt sözleriyle “tezat” sanatı yapılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8.TENASÜP (uyum, uygunluk)

 

Anlamca birbirine uygun, birbiriyle ilişkili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. Divan edebiyatında sıkça, Halk edebiyatında da seyrek başvurulan bir söz sanatıdır.

 

Yine bahar geldi, bülbül sesinden

Sada verip seslendi mi yaylalar

Çevre yanın lale sümbül bürümüş

Gelin olup süslendin mi yaylalar

 

 

 

 

 

10.KİNAYE

 

Bir sözcüğün ya da sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde birlikte kullanılmasıdır. Asıl geçerli olan mecaz anlamdır.

O adamın, her zaman kapısı açıktır.

Burada, “kapısı açıktır” hem gerçek (hem gerçekten açıktır) hem mecaz (adamın konuksever olması) anlamda kullanıldığı için kinaye sanatı yapılmıştır.

 

Ey benim sarı tamburam

Sen ne için inilersin

İçim oyuk, derdim büyük

Ben onun’çün inilerim

 

Hamama giren terler.

Bir koyundan iki post çıkmaz.

Hiç kimse ayağımı kaydıramaz, diye bas bas bağırıyordu.

Son zamanlarda evimizde nedense herkesin yüzü gülüyor.

Dereyi görmeden paçaları sıvayanlar hayal kırıklığına uğrayabilir.

 

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz

 

Altın yere düşmekle pul olmaz

 

 

 

 

11.TELMİH (Çağrışım)

 

Herkesçe bilinen geçmişteki bir olayı, efsaneyi, çağrıştırma, anımsatma sanatıdır. Bi sözün telmih olduğunu anlayabilmek için, çağrıştırılan olay, durum ve kişi hakkında bir bilgiye sahip olmalıyız.

 

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu

Kerem’in sazına cevap veren bu

Kuruyan gözlere yaş gösteren bu

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi

 

Gökyüzünde İsa ile

Tur dağında Musa ile

Elindeki ki asa ile

Çağırayım Mevlam seni

 

Yunus Emre bu dörtlüğünde de Hz.İsa’nın göğe çıkış inancını, Hz.musa’nın Tur Dağı’nda Tanrı ile konuştuğu inancını ve Hz.Musa’nın asa ile gösterdiği mucizeleri telmih etmiştir.

 

Ey dost senin yoluna

Canım vereyim Mevla

Aşkını komayayın

Od’a gireyim Mevla

 

Bu dizelerde “Od’a gireyim” sözü ile Hz.İbrahim Peygamberin ateşe atılma olayı anlatılıyor.

 

 

12.HÜSN-İ TALİL

 

Güzel şeyler düşünelim diye

Yemyeşil oluvermiş ağaçlar

 

Ağaçların yeşil oluşu, doğal bir olgudur. Ancak bu dizelerde şair, ağaçların yeşil oluşunu insanlara güzel şeyler düşündürmesi nedenine bağlamıştır.

 

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden/

Birçok senler geçti dönen yok seferinden

Ölenlerin dünyaya dönmeyişini yerlerinden memnun olmalarına bağlıyor)

 

 

Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su

Habibim fasl-ı güldür bu akarsular bulunmaz mı

(Gul-i ruhsar: gül yanaklı fasl:mevsim)

 

Bahar mevsiminde (gül mevsimi) suların bulanık akması doğaldır. Ancak şair, suların bulanık akmasını, sevgilinin aşkıyla döktüğü kanlı gözyaşlarının sulara karışıp, onları bulandırması nedenine bağlamaktadır. Bu nedenle “hüsn-i talil” sanatı yapılmıştır.

 

Salındı bağçaya girdi

Çiçekler selama durdu

Mor menekşe boyun eğdi,

Gül kızardı hicabından

Güllerin kırmızı olması bir doğa olayıdır; ancak şair sevgilinin güzelliği karşısında güllerin utancından kıpkırmızı olduğuna bağlıyor.

 

Saksında ruhumun bütün yası var.

Derdimle soluyor açılan gonca.

Bu dizelerde, goncanın solması doğal bir olay olduğu halde, şair bunu goncanın yaslı olduğu, dert çekmesi nedenine bağlıyor. Bununla da “hüsn-i talil” yapmış oluyor.

Ey sevgili sen bu ilden gideli

Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü

Bu dizelerde şair, ağaçların yapraklarını dökmesi doğal olduğu halde, bunun nedenini sevgilisinin gitmesine bağlayarak “hüsn-i talil” sanatı yapıyor.

 

 

 

13.TECAHÜL-İ ARİF (Bilmezlikten Gelme)

 

Bilinen bir gerçeği, bir nükteye, (espri, ince anlamlı şaka söz) dayanarak bilmiyormuş gibi söyleme sanatıdır. Sanatçı gerçek sebebi hayali ve güzel bir nedene bağlar.

 

Ey Şuh! Nedima ile bir seyrin işittik.

Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde (İşret yiyip içme)

Şair Nedim. Göksu’da sevgilisiyle yiyip içtiğini, eğlendiğini bildiği halde bilmiyormuş gibi görünerek Tecahül-i Arif sanatını yapmaktadır.

 

Gökyüzünün başka rengi de varmış

Geç fark ettim taşın sert olduğunu

Su insanı boğar, ateş yakarmış

Her geçen günün bir dert olduğunu

İnsan bu yaşa gelince anlarmış

(C.S.Tarancı)

Bu dizelerde; taşın sert olduğu, ateşin yakacağı ve suyun boğacağı bilindi halde şairin bunların anlaşılması için “bu yaş” ı (otuz beş yaşını) şart koşması, bildiği halde bilmezlikten gelmesidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

14.TEVRİYE (Çift gerçek anlamlı)

 

Bir sözcüğün bir beyitte, bir cümlede, birden çok gerçek anlamı sezdirecek biçimde ve yakın anlamdan çok uzak anlamı kastedilerek kullanılmasıdır. Bir başka deyişle sesteş sözcüklerin birden çok anlamıyla kullanılmasına “tevriye” denir.

 

Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül

Bu dizede geçen “el” sözcüğü hem “organ adı” hem de “kalıcı kalan” anlamında kullanıldığı için tevriyelidir.

 

Tevriyede de kimi zaman sözcüğün yakın anlamı söylenip uzak anlamı da anlatılabilir.

 

 

Bana Tahir Efendi kelp demiş

İttifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim benim zira

İtikadımca kelp tahirdir.

 

Burada “tahir” sözcüğü tevriyelidir. Hem Tarih Efendi, hem de “tahir” sözcüğü “temiz” anlamında kullanılmıştır. Şair, asıl Tahir Efendi’yi kastetmiştir.

 

Bu kadar şatafat çünkü sende var.

Beyaz gerdanında bir de ben gerek

 

Bu beyitteki “ben” sözcüğü, hem “deri üzerindeki siyah noktacık iz” hem de söyleyen kişinin yerini tutan “ben” zamiri anlamlarına gelebilecek biçimde kullanıldığı için tevriye yapılmıştır. Kinayeden ayrılan yönü ise kinayede uzak anlamın mecazı olarak kullanılmasıdır. Tevriyede ise, yakın ve uzak anlam da gerçek anlamlıdır.

 

 

Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.

 

Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar.

Sordum nigârı dedi ahbab

Semt-i Vefa‘da doğru yoldadır.

 

 

 

 

 

 

15.TEKRİR (Tekrar, Yineleme)

 

Söze güç kazandırmak için, belli sözcüklerin düzyazıda ya da şiirde yineleme sanatıdır.

 

Vur, aşkın ve Hak’kın zaferi için

Vur, senden bak dünya bunu istiyor;

 

Bu dizelerde, “Vur” sözcükleri yinelenerek “vurmak” eylemi anlamca güçlendirilmiş, tekrir sanatı yapılmıştır.

 

Dedim inci nedir dedi dişimdir

Dedim kalem nedir dedi kaşımdır

Dedim on beş nedir dedi yaşımdır

Dedim daha var mı dedi ki yok yok

NİDA (seslenme)

 

Söze söyleyişle (nazım ve nesirde) coşku katmak için ünlem görevli sözcükleri sıkça kullanmaktır. İlk bakışta tekrir sanatına benziyor. İşlevsel olarak tamamen farklıdır. Nida ya yalnız ünlem ve seslenme sözcükleri kullanır. Tekrir de ise her sözcük kullanılabilir.

 

Sen ey Kars’lar, Antep’ler, Erzurum’lar, Maraş’lar

Dördünden bir ikisi şehit düşen kardaşlar

Ey zeybekler, seymenler, dadaşlar diyarı hey!

 

 

 

 

 

16.İSTİFHAM (Soru sanatı)

Duygu ve düşüncelerin daha etkili olabilmesi için soru biçiminde anlatımdan yararlanma sanatıdır. Amaç soru sormak değil, okuyucunun dikkatini devamlı kılmaktır. İlk bakışta tecahül-i Arif sanatına benzerse de birbirinden apayrı sanattır.

 

Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı

Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı

 

Benim de mi düşüncelerim olacaktı

Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,

Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BAĞLAÇ

10. SINIF 3. ÜNİTE

EDEBİ AKIMLAR