CUMHURİYET DÖNEMİ HİKAYE 1923-1960
CUMHURİYET DÖNEMİ HİKAYE 1923-1960
HİKAYE TÜRÜNÜN GELİŞİMİ
• Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği, İtalyan
yazar Boccaccio’nun (Bokasyo) Decameron Hikâyeleri (Dekameron)
kabul edilir.
• 18. yüzyılda Voltaire (Volter), hikâye türünde eserler vermiştir.
• 19. yüzyılda romantizm ve realizm akımlarının etkisiyle de Batı’da hikâye türü
karakteristik özelliklerine ulaşmıştır. Alphonse Daudet (Alfons Dode), Guy de
Maupassant (Giy di Mupason) gibi sanatçılar bu türde eser veren sanatçılardır.
Guy de Maupassant klasik hikâye türünün temsilcisidir.
Olay Hikâyesi (Maupassant Tarzı Hikâye)
İlk örneklerini Fransız yazar Guy de Maupassant vermiştir.
Olay örgüsü; kişi, zaman ve mekâna bağlıdır.
Önce gerilimin arttığı bu hikâye türünde gözlem son derece önemlidir.
Bu hikâyeler çarpıcı bir sonla olaylar çözüme kavuşturulur.
Olay hikâyesi; serim, düğüm ve çözüm bölümünden oluşur.
Rus yazar Anton Çehov (Anton Çehov) ise durum hikâyesinin temsilcisidir.
Durum Hikâyesi (Çehov Tarzı Hikâye)
İlk örneklerini Rus yazar Anton Çehov vermiştir.
Günlük yaşamdan bir insanlık durumu anlatılır.
Olay hikâyesindeki gibi serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz.
Bu tarz hikâyelerde zaman ve mekân belirsiz olabilir.
Bu hikâyelerde zaman, mekân ve kahramanların yaşamları sezdirme yoluyla verilmeye çalışılır.
Olay değil, tema önemlidir.
Durum hikâyesinde amaç; insanların davranışları, düşünceleri, ikili ilişkileri karşısında gösterdiği tepkiyi göstermektir.
ÖNEMLİ: Durum hikâyesinin Türk edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır: Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal.
Olay Hikâyesi ile Durum Hikâyesi Arasındaki Farklar
Olay Hikâyesi
Durum Hikâyesi
Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur.
Bu bölümler bulunmaz.
Olay ön plandadır.
Olay değil bir durum vardır.
Merak ögesi canlı tutulmuştur.
Merak ögesi geri plandadır.
Şaşırtıcı, beklenmedik bir sonla biter.
Bitmemişlik duygusu söz konusudur.
Hareket ön plandadır.
Durağan bir akış vardır.
Genellikle Öyküleyici anlatım kullanılır.
Psikolojik tahliller geniş yer tutar.
KISACA TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE
• Hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan girmiş ve bu türün ilk
örnekleri bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.
• Edebiyatımızdaki ilk yerli hikâye örnekleri Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı Letâif-i Rivâyât ve Kıssadan Hisse’dir. (1870)
• Batılı anlamda ilk hikâye Sami Paşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.
• Türk edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant (Mupason) tarzı hikâyede
Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyede öncü kabul edilir
1923 – 1940 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HİKÂYE
• Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır.
• Hikâye bu dönemde bağımsız bir tür olarak görülmüş, olay hikâyesi tarzında
hikâyelerin yanında Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri yazılmaya başlanmıştır.
• Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Reşat Nuri Güntekin gibi
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarının roman yazarları, hikâye türünde de eserler
yazmışlardır. Ancak dönemin ilk yıllarında hikâye türüne daha çok ağırlık veren
yazar, Reşat Nuri Güntekin’dir.
• Reşat Nuri’yi izleyerek ilk hikâye kitaplarını 1923 – 1940 yıllarında yayımlayan
yazarlar Kenan Hulusi Koray, Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik Abasıyanık’tır.
• Bu dönemde sanatın toplum üzerinde bir işlevinin olması gerektiği düşüncesi egemen olmaya başlamıştır. Bu anlayışla da hikâyeler yazılmaya başlanmıştır.
Bu dönemde hikaye yazarları ve eserleri: Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile
Mecnun; Fahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı Selase; Ercüment Ekrem Talu’nun
Teravihten Sahura; Nahid Sırrı Örik’in Eski Resimler; Sadri Ertem’in Bacayı İndir
Bacayı Kaldır; Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, Pazarlık; Sabahattin Ali’nin
Ses, Kamyon; Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri
tanınmış hikâye örneklerindendir.
1940 – 1960 YILLARI CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HİKÂYE
• 1940 – 1960 yılları Cumhuriyet Dönemi’nde ele alınan konuların çeşitliliği artmış, daha çok gözleme dayanan gerçekçi hikâyeler yazılmıştır.
• Anadolu’ya, halkın yaşamına ağırlık verilmeye başlanmıştır.
• Bu dönemin hikâyelerinde “millî–dinî duyarlılık”, “toplumcu–gerçekçi anlayış” ve “bireyin iç dünyasını esas alan anlayış” gibi bazı eğilimler görülmektedir.
• 1940’lı yıllarda Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun durumu, İkinci Dünya Savaşı sonrası toplumsal sorunlar hikâyelerde işlenmiştir.
• Bu dönemde Aka Gündüz, Bahaeddin Özkişi gibi sanatçılar millî–dinî duyarlılığı
yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Millî–dinî duyarlılığı yansıtan eğilimdeki yazarlar hikâyelerde Millî Mücadele, Doğu–Batı çatışması, ahlaki bozukluklar gibi konuları ele almışlardır.
• 1950’li ve 1960’lı yıllarda daha çok yazar ve eser ortaya çıkmıştır. Memur, işçi, köylü, kasabalı ve şehirlerin kenar mahallelerindeki insanların sorunları toplumcu–gerçekçi yönelimle hikâyelerde işlenmiştir. Sadri Ertem, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Talip Apaydın gibi yazarlar bu yönelime bağlı eserler vermişlerdir.
• Sonraki zaman dilimlerinde insanın yaşam kavgası, kadının toplumdaki yeri ve
çocuklar önem kazanmaya başlamış; Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Tarık
Buğra, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Kudret Aksal gibi yazarlar bireyin iç
dünyasını esas alan anlayışla insan gerçekliğini psikolojik yönüyle yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Toplumcu-Gerçekçi Hikayeler (1940-1960)
Özellikleri:
• 1920’li yıllardan beri önemli eserlerle edebi hayatın içerisinde adından çokça söz
ettiren toplumcu gerçekçiler, özellikle roman ve hikâye alanında başarılı ürünle ortaya koymuşlardır.
• 1940-1960 arası dönemde de toplumcu gerçekçi tarzda hikayeler kaleme alınır.
• Toplumcu gerçekçiler, toplumdaki düzensizlik ve çatışmalar ile köy gibi küçük
yerleşim yerlerinin sorunları üzerinde yoğunlaşırlar; eserlerini ağa-köylü,
öğretmen-imam, halk-yönetici, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil gibi
belirgin farklılıklar üzerine kurarlar.
• Toplumcu gerçekçi eserlerde anlatım tekniklerinden daha çok anlatılan şeyler önemli görülmüştür.
• Toplumcu gerçekçi yazarlar genellikle kendi ideolojik söylemlerini eserlerine
yansıtmışlardır. Bu dönemde yazılan öykü ve romanların birçoğu belirli görüşleri
anlatmak, belirli bir siyasi anlayışı savunmak için bir araç olarak kullanılmıştır.
• Toplumcu gerçekçi anlayışın ortaya çıkmasında özellikle Köy Enstitüsü’nden mezun olan yazarların büyük etkisi vardır. Köyün içinde yaşayan köy kökenli, enstitü mezunu yazarlar, köy insanını yakından tanıdıkları için eserlerinde onların sorunlarını başarıyla anlatmışlardır.
• Toplumcu gerçekçi eserlerde realizm ve natüralizm etkileri vardır.
• Toplumcu gerçekçi yazarlar roman ve hikayelerinde sade bir dil kullanmış, halk
kültüründen yer alan birçok unsura yer vermişler, kahramanlarını bölgesel ağızlarına göre konuşturmuşlardır.
Temsilcileri:
Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Rıfat Ilgaz,
Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Samim Kocagöz, Abbas Sayar, Sadri Ertem, Dursun
Akçam, Kemal Bilbaşar, Aziz Nesin, Attila İlhan
Kısaca Toplumcu-Gerçekçi Sanatçılar:
• Orhan Kemal; eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca
vurguladı.
• Samim Kocagöz’ün roman ve hikâyelerinin konusunu Aydın-Söke yöresinde yaşayan
halkın yaşamı ve ekonomik şartları oluşturur. “Sanat hayat içindir!” anlayışıyla toprağa bağlı yaşam, makineleşmeden dolayı işsiz kalan insanlar, pamuk ve tütün tarlalarında karnını doyurmaya çalışan işçiler eserlerinin ana konularını oluşturur. Toplumcu gerçekçi yazar; güçlü gözlemlere dayanarak kasaba ve köy insanlarının sorunlarını, duygularını ve günlük yaşamlarını anlatır.
• Kemal Bilbaşar; yapıtlarını kasaba ve köylerde yaşayan, çok çalışan ama az mutlu olan insanların hayatını anlatmak için yazdığını söyler. Çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işlerken özellikle Doğu Anadolu’daki feodal toplum yapısına ışık tutan eserler kaleme almıştır.
• Kemal Tahir; romanlarıyla Anadolu insanının yaşamını, sorunlarını, töre ve inançlarını toplumsal – gerçekçi bir bakış açısıyla sergiledi.
• Yaşar Kemal; yapıtlarında Torosları, Çukurova’yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu çarpıcı bir biçimde ortaya koyar.
• Fakir Baykurt; romanlarında Türkiye’deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı.
• Aziz Nesin; öykülerinde Türk toplumunu ayrıntılarıyla yansıttı.
Milli Ve Dini Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye Nedir? Özellikleri, Temsilcileri
Maddeler Halinde
• Milli Edebiyat Akım’ının devamı gibi algılanabilecek bu eserlerde Anadolu, savaş yılları, geleneksel değerler, milli motifler, ahlaki hassasiyetler milli kültür ve
tarihi bilinci ön plandadır.
• Geçmişimizdeki kültürel zenginlikler, kahramanlıklar, dini hassasiyetler, İstanbul’un geleneksel sosyal dokusundan kesitler işlenmiştir.
• Milli kaynaklardan, Türk mitolojisinden, destanlardan etkilenerek idealize edilmiş karakterlere yer verilmiştir.
• Maupassant tarzı (olay hikayesi) yazılmıştır, merak unsuru ön plandadır.
• Olay hikayesinin planına (serim-düğüm-çözüm) uyulmuştur.
• Eserlerde sade, yalın, sıcak ve şiirsel bir üslup kullanılmıştır.
• Din duygusunun ön plana çıkarıldığı eserlerde dini yaşama ait unsurlar, iç huzur, İslamiyet’in birey üzerindeki olumlu etkileri anlatılmıştır.
• Hikayelerde gerçekçi betimlemelere yer verilmiştir.
• Hikayelerde yazarlar bir ana fikri savnumuş, bu ana fikri kahramanlar üzerinden vermeye çalışmışlardır.
• Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî
duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Mustafa Necati Sepetçioğlu Malazgirt zaferinden (1071) başlanarak Osmanlı’nın fetret devri ve İstanbul’un fethine kadar Türk tarihi konu alırken, diğer romanlarında günümüz Türkiye’sinde yaşanan toplumsal değişim ve sonuçları işlemiştir. Dönem yazarlarından Sevinç Çokum’un ”Bir Eski Sokak Sesi” adlı eseri ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır. Rozalya Ana”, Sevinç Çokum’un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım’dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler taşıdığı son öykü kitabıdır.
Hüseyin Nihal Atsız; Türkçülük hareketinin önde gelen temsilcilerindendir. Tarihi romanlar yazmıştır. Coşkun bir anlatımı, zengin bir hayal gücü vardır. Eserlerinde geçmişimizdeki kültürel zenginlikleri, kahramanlıkları başarılı bir şekilde anlatmıştır. Düşüncelerini çıkarmış olduğu Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken dergilerinde yayımlamıştır.
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler (1940-1960)
Özellikleri, Temsilcileri
• Edebiyatımızda 1930’lardan sonra bu tip hikayeler gelişmeye başlamıştır.
• Kişinin iç dünyasındaki gelgitleri ele alır.
• Yazarlar, olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya
çalışmışlardır.
• Bireyin iç dünyasını esas alan hikayelerde bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla
hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin
düzeni gibi konular ele alınır. edebiyatfatihi.net
• Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde anlatılan mekanlar, bahsedilen olaylar, dile
getirilen zamana dilimi bireyin üzerindeki etkisiyle beraber okuyucuya sunulmuştur.
• Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde yerine göre daha sanatsal ve kapalı bir
dil kullanılmış, çağrışımlara yer verilmiştir.
• Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlardır.
• Bilinç akışı ve iç konuşma gibi teknikler kullanmışlardır.
Temsilcileri: Haldun Taner, Tarık Buğra, Sabahattin Kudret Aksal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samiha Ayverdi, Oktay Akbal, Mustafa Kutlu
MODERNİST HİKAYELER
• Modernist eserlerde toplumdaki değer çatışmaları, bireyin bunalımları, karmaşık ruh hali, yerleşik değerlere isyan, şiire özgü söyleyişlerden de
yararlanarak, çağrışımlara açık bir biçimde sembollerle anlatılır.
• Dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışında arayışlara gidilir.
• Modernizmi esas alan metinlerde alegorik (sembolik) anlatıma önem verilir.
• Yazarlar insanı çevreleyen toplumsal dünyayı yalın bir biçimde anlatmaktan kaçınırlar.
• Metinler anlaşılmaz bir kurgu, yapı ve dil ile yazılır.
• Diyalog ve hikaye etme yerine bilinç akışı kullanılır.
• Modernizmi esas alan hikâyelerde olay olmakla birlikte esas olan, olayın birey
üzerindeki etkisini anlatmaktır.
• Psikoloji ve psikiyatrideki gelişmelerden yararlanılır.
• Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere
başkaldırı gibi konular işlenir.
• Kişilerin toplum içindeki yer ve değerinden çok psikolojik özellikleri öne çıkarılır.
• Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır.
• Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk akımından etkilenmiştir. Varoluşçuluğa göre, dünyadaki diğer varlıklardan farklı olarak önce var olan sonra ne olduğu belirlenen birey kendi özünü arar, kendisi olmaya çabalar, bu bakımdan birey yaşadığı toplumla da çatışma içindedir.
Temsilcileri: Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Sait Faik Abasıyanık, Bilge Karasu,
Nezihe Meriç, Vüsat O. Bener, Haldun Taner, Tahsin Yücel, Füruzan, Adalet Ağaoğlu,
Memduh Şevket Esendal, Rasim Özdenören, Selim İleri, Buket Uzuner, Oya Baydar, İhsan
Oktay Anar, Leyla Erbil, Latife Tekin
Yorumlar
Yorum Gönder