MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
Edebi Kişiliği
Mehmet Akif Ersoy, 1908’de edebiyat dünyamızda yerini alır ve bağımsız olarak sanat hayatına devam eder. “İslamcılık” akımının temsilcisidir. İslam’ın nasıl algılanması gerektiği hususu üzerinde durur.
İstiklal Marşımızın şairidir. Yapılan yarışmaya ısrar üzerine katılır ve para ödülünü reddeder. Yarışmada yedi yüzden fazla şiir arasından birinci olur. Şiiri, 12 Mart 1921’de “İstiklal Marşı” olarak kabul edilir.
“Vatan Şairi” ve “Milli Şair” unvanları ile anılır.
“Sırat-ı Müstakim” ve “Sebilürreşat” dergilerinde edebiyat ve dinle ilgili makale ve şiirler yayımlar.
Mehmet Akif Ersoy, “Sanat toplum içindir.” anlayışına bağlıdır. Sosyal gerçekçi şiirin edebiyatımızdaki öncülerindendir.
Dini yönü ağır basan bir edebiyat tarzını benimser.
Realizm akımının etkisindedir.
“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.”
Hakikati anlatmaya çalışırken sanat ve güzellik kaygısı taşımaz. Sanatı ikinci plana atar.
Dini lirizm, şiirlerinde en önemli ve canlı motifler olarak yer alır.
Gözlem yeteneği üst seviyede olan Akif, şiirlerinde canlı tablolar çizer.
İslamcı, milliyetçi ve halkçı düşünceleri kaleme alır. Cemiyetin (toplumun) nihai kurtuluşunun dine sarılmakla olacağını savunup ahlakî ve öğretici şiirler yazar. “Nasihat”, şiirlerinde çok önemli bir unsur olarak yer alır. Türkçülük hareketi ve Milli Edebiyat akımına ise karşı çıkar.
Yoksullara karşı bir acıma duygusu içerisindedir. Bu, “Seyfi Baba”da görülür.
Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç zamanlarında Anadolu’ya geçip vaazlarıyla halkı mücadele etmeye davet eder.
Mehmet Akif Ersoy, şiir yazmaya Baytar Mektebinde öğrenci olduğu yıllarda başladı. Yayımlanan ilk şiiri “Kur’an’a Hitap” başlığını taşır. Şiirlerini yedi kitaptan oluşan “Safahat” eserinde bir araya getirir. Eser, 1924’te basıldı. İstiklal Marşı’nı Safahat’a koymaz. Bunun nedenini de “Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm.” şeklinde açıklar.
Mehmet Akif Ersoy, bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.
Aruz ölçüsünü Türkçeye büyük bir başarı ile uygulayan üç kişiden biridir.
Manzum hikâye türünde ustalaşan Akif, hikâyelerinde halkın dert ve sıkıntılarını anlatır.
Şiiri düzyazıya (nazmı nesre) yaklaştırmada tıpkı Tevfik Fikret gibi son derece başarılıdır.
Dili, ilk dönemlerine nazaran son zamanlarında sadeleşir. Üslubunda somutlaştırma ve mizahilik unsurları göze çarpar.
Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 75. yılı İstiklal Marşı’nın kabulünün 90. yılı nedeniyle 2011 yılı Başbakanlık tarafından “Mehmet Akif Ersoy Yılı” ilan edilir.
Mehmet Akif Ersoy, Tevfik Fikret’le münakaşa halindedir. Tevfik Fikret’i “zangoçluk“la suçlar. Fikret’in “Haluk”una karşı “Asım” eserini kaleme alır.
Mısır’da iken kaleme aldığı “Gölgeler” şiirinde ölüm düşüncesi ağır basar.
Milletin ayağa kalkışını ve destan yazmasını “Çanakkale Şehitleri” şiirinde işler. Akif’in ilk büyük destansı şiiri olan bu şiir aynı zamanda epik şiirin en seçkin örneklerinden biridir.
“Bülbül” şiiri en önemli şiirlerinden olup Bursa’nın işgali üzerine kaleme alınmıştır.
“Küfe” manzum hikâye şeklinde kaleme alınmıştır. Sosyal drama şeklindeki eserde yoksulluğun boyutları bir çocuğun idealleri ile yaşamak zorunda olduğu hayat karşılaştırılarak verilir.
“Seyfi Baba” manzum hikâye şeklinde kaleme alınmıştır. Mehmet Akif Ersoy’un kendi hayatından izler taşıyan şiiridir.
“Meyhane” sosyal içerikli manzum hikâye tarzında kaleme alınmıştır.
“Mahalle Kahvesi” sosyal içerikli manzum hikâye tarzında kaleme alınmış eseridir.
“Safahat” eseri ise İslam ideali üzerine kuruludur. Eserle Mehmet Akif Ersoy, Kuran-ı Kerim’i rehber edinen bir toplum oluşturmayı hedefler.
Şiir
Safahat: Yedi bölümden oluşur:
1-Safahat: Mehmet Akif Ersoy, burada Osmanlı toplumunun meşrutiyet yıllarındaki durumunu anlatır.
2-Hakkın Sesleri: Akif, burada Ayeti Kerimeler ışığında günün siyasal ve toplumsal olaylarına ışık tutar. On manzumeden oluşur. Eserde ülkenin yaşamış olduğu tarihi olaylara da değinilir.
3-Süleymaniye Kürsüsünde: Osmanlı aydınlarının halkla olan ilişkisi dile getirilir.
4-Fatih Kürsüsünde: Yeni nesle çalışma ve mücadele ruhu kazandırmak isteyen düşünceler içerir.
5-Hatıralar: Mehmet Akif Ersoy’un I. Dünya Savaşı yıllarında yazılmış şiirlerini içerir. Eserde toplumsal felaketler karşısında Akif’in yakarışı yer alır.
6-Gölgeler: Dini ağırlıklı şiirlerin olduğu eser 41 manzumeden oluşur.
7-Asım: Eserde I. Dünya Savaşı yıllarındaki tablolar yer alır.
Manzum Hikâye
Küfe
Hasta
Seyfi Baba
Hasır
Mahalle Kahvesi
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)
Edebi Kişiliği
Eski Türk şiiri ile çağdaş Batı şiirini kaynaştırarak modern Türk şiirinin temellerini atar. Şiirleri, geçmiş değerleri yansıtır ve kendine özgü özellikler taşır.
Sanatçı kişiliğini, Paris’te iken ünlü tarihçi Albert Sorel’in derslerinden aldığı tarih zevkiyle bazı Fransız şairlerinin (Baudelaire, Verlaine) ölçü ve biçim güzelliklerinde bulur.
Divan şiirimizi, Batı şiirindeki bütünlük anlayışı ile işleyip Divan şiirine çağdaş bir yorum getirir.
Yeni Türk şiirinin herkesçe kullanılan kelimelerle oluşmasına çalışır.
Parnasizm akımının Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi sayılır. Şiirde mükemmeliyetçidir. Şiirlerinde dil ve üslubu ön planda tutmuş, en uygun kelimeyi bulmak için bazen yıllarca beklemiş, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasına özel önem vermiştir. Öyle ki bu konuda “Mısra, benim namusumdur.” der.
Öz şiir anlayışını savunur. Lirik şiiri asıl şiir olarak gören Yahya Kemal Beyatlı epik şiir türünde de eserler verir. “Akıncı” ve “Mohaç Türküsü”
Aruz veznini başarılı bir şekilde kullanır. Bu ölçü ile eski nazım biçimleri ve yeni konuları başarıyla işler.
Aruz ölçüsünü Türk aruzu haline getiren şahıslar içerisinde yer alır.
“Ok” şiiri hariç bütün şiirlerini aruz vezni ile yazar. “Ok” şiirinde de hece veznini kullanır.
Başlangıçta dili ağır olmasına karşın sonraki zamanlarda sadeleşmede önemli mesafeler alır. Bu anlamda Arapça ve Farsça kelimelerden de vazgeçmez.
Yahya Kemal Beyatlı için “Türkçe” her şeydir. “Türkçe ağzımda annemin sütüdür.” diyerek şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanır.
Türk tarihi, vatan, musiki, rüya, sevgi, hatıra, İstanbul, aşk, ölüm, din, sonsuzluk, ruh şiirlerindeki temaları oluşturur.
Osmanlı’ya hayranlığı şiirlerinde açıkça görülür.
“İstanbul” şiirlerinde önemli yer tutar. “İstanbul şairi” olarak tanınır. Nedim’den sonra İstanbul’u en fazla işleyen şairdir. Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinde İstanbul’u tahkir etmesine karşı “Siste Söyleniş” şiirini kaleme alır.
Gazel, şarkı, rubai (bu türlerin ustasıdır) başta olmak üzere Divan Edebiyatı nazım biçimlerini kullanır. Bu yönüyle “neoklasik”tir.
Bir ara Nev-Yunanilik akımının etkisiyle Yunan şiirinin zevkine varır. “Biblos Kadınları” ve “Sicilya Kızları” bu dönemin ürünleri olarak ön plana çıkar.
Nazmı nesirden uzaklaştırır. Şiiri ve düzyazıyı ayrı görür. (Bu konuda Mehmet Akif ile Tevfik Fikret’ten ayrılır.)
“Dergâh” dergisini yazın hayatımıza kazandırır.
İstanbul şehri ile ilgili düşüncelerini düzyazı tarzında kaleme aldığı “Aziz İstanbul” eserinde kaleme alır.
“Eğil Dağlar” eserinde İstiklal Savaşı’nı konu edinir.
“Açık Deniz, Endülüs’te Raks, Akıncı, Mohaç Türküsü, Ok, Sessiz Gemi, Mehlika Sultan, Rintlerin Akşamı, Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirleriyle tanınır.
Sağlığında hiçbir kitabı yayımlanmamıştır. Bunun için emsalleri tarafından “esersiz şair” olarak nitelendirilmiştir. Şiirleri, bir kitap şeklinde ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır.
Şiirlerinin birçoğu bestelenmiştir.
Eserleri
Şiir
Kendi Gök Kubbemiz
Rubailer ve Hayyam Rubailerini, Türkçe Söyleyiş
Eski Şiirin Rüzgârıyla
Düzyazı (deneme-makale-söyleyiş)
Aziz İstanbul
Edebiyata Dair
Eğil Dağlar
Tarih Muhasebeleri
Biyografi
Siyasi ve Edebi Portreler
Anı
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
Yahya Kemal’in Şiirlerinden Örnekler
RİNDLERİN ÖLÜMÜ
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
Yahya Kemal BEYATLI
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal Beyatlı
AKINCILAR
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Yahya Kemal Beyatlı
Yorumlar
Yorum Gönder