SAF ŞİİR (ÖZ ŞİİR)
SAF ŞİİR (ÖZ ŞİİR)
SAF ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR (ÖZ ŞİİR)
Türk edebiyatında “Saf Şiir”, “Öz Şiir” eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle başlar. Türk edebiyatında ilk poetika (Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü) örneği kabul edilir.
Önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır.
Şiir dili, imgelerle yüklü, kapalı
Kendilerine özgü bir imge (sembolizm)
Sanatın biçim (form) sorunu üzerinde durulmuştur. Şiirde iç ahenge önem verilmiştir.
Ritim ve ahenk kafiyeyle sağlanır.
Dilde saflaşma, sadeleşme görülür
Şiir, soylu bir sanat “düşsel (hayali) ve bireysel şiir anlayışı”
En değerli şey dizedir
Sanat sanat içindir
İdeolojiye karşıdırlar
Şiir okuyucuda sadece estetik bir haz oluşturmalıdır.
Şiir emek işidir.
Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.
Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, temaları işlenmiştir.
İmge: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal, hülya. Sözlük anlamıdır. Biraz daha açacak olursak şiirde imge söylenenin arkasında başka bir mananın olması demektir. İmgeli anlatımda verilenin ötesinde, okuyucunun kendi yorumuyla başka manalara ulaşması beklenir.
UTANSIN
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey bin bir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
Necip Fazıl Kısakürek
Bu şiirde imgesel bir anlatım olduğunu görüyoruz. Hedefe varmayan mızrak utansın! Dizesi ile gerçek manadaki anlamıyla atılan mızrağın hedefe isabeti değil yapılan gayretin ve çabanın boşa gidip gitmemesi kastedilmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDEKİ ÖZ ŞİİRCİLER
NECİP FAZIL KISAKÜREK
CAHİT SITKI TARANCI
AHMET MUHİP DIRANAS
AHMET HAMDİ TANPINAR
ASAF HALET ÇELEBİ
NOT: Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı, Yedi Meşaleciler de öz şiire dâhildir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905-1983)
Cumhuriyet döneminin din, tasavvuf, politika, öykü roman, tiyatro, şiir gibi birçok alanında eserler veren önemli bir sanatçıdır.
İki dönem ayırabileceğimiz şairlik yaşamının ilk dönemini teşkil eden 1925 ve 1930’lu yıllarda şair Kaldırımlar, Otel Odası, Gel, Geçen Dakikalarım, Beklenen gibi bireysel şiirler yazmış ve tüm Türkiye tarafından tanınmıştır. Kaldırımlar şiirini 21 yaşında yazmıştır.
İlk dönem şiirlerinde bireysel yalnızlık, ölüm, tabiat, kadın gibi konular ön plana çıkar. Bohem bir hayat sürmüştür.
İkinci dönem 1934’ten sonra (Abdülhakim Arvasi) tasavvufi konulara ağırlık vermiş, mistik bir anlayışla ve yer yer ideolojik söylemlerle kendine özgü bir bir şiir oluşturmuştur. Bu iki dönem dünya görüşü birbirine terstir.
Bütün şiirlerinde hece ölçüsünü başarıyla uygulamıştır. 7+7 hece ölçüsünü en iyi şekilde uygulamıştır.
Sağlam, temiz bir dilinin olması, güçlü bir teknikle şiir yazması ve şekildeki kusursuzluk onun büyük bir şair olmasını sağlamış ve sonraki dönemleri etkilemiştir.
Düzyazılarında son derece güçlü bir fikirsel kurgu meydana getirmiştir.
Yazdığı tiyatro eserlerinde korku ve kaygı psikolojisini işleyen sanatçı; anı, makale, inceleme türünde yazdığı eserlerinde de genellikle dini ve siyasi konular işlemiştir.
Şairin yazdığı ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı” (1925), en ünlü eseri ise “Çile”(1982) şiir kitabıdır.
İnsan, ruh, fizikötesi, felsefi buhranlar, şehir insanının kalabalıklar içinde yalnızlaşması, insanın ve eşyanın bilinmeyen iç yüzünü hissettirmesi, dini-mistik duyuşlar Fazıl’ın konularıdır.
Halk şiir geleneğinden yola çıkan şair, 7+7 ölçü kullanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde “Mistik Şair” olarak bilinir.
Felsefeye olan ilgisiyle şiirde mistik bir anlayış ve duyuşa yönelmiştir.
Necip Fazıl materyalist şiirin karşısına mistik şiirle çıkmıştır.
Şiiri, mutlak gerçeği yani Allah’ı arama yolunda sonsuz bir uğraş olarak görmüştür.
Soyut temalar ve metafizik ürpertiyi anlatmakta çok başarılıdır.
“Büyük Doğu” dergisini çıkarmıştır.
“Çile” adlı şiir kitabının arkasındaki “poetika” yazısında şiir hakkındaki düşüncelerini yazmıştır.
Türk Edebiyat Vakfı, Necip Fazıl’a 1980 yılında “Sultanuşşuara” şairler sultanı unvanını vermiştir.
Mistik Şiir: Türk edebiyatında mistik şiir dini duyarlılıkla yazılan şiir olarak algılanmıştır.
Eserleri:
Şiir:
Çile
Kaldırımlar
Sonsuzluk Kervanı,
Örümcek Ağı
Ben Ve Ötesi
Şiirlerim
Tiyatro:
Künye,
Sabırtaşı,
Tohum,
Ahşap Konak,
Namı Diğer Parmaksız Salih,
Bir Adam Yaratmak,
Reis Bey,
Para,
Mukaddes Emanet,
Yunus Emre,
Kanlı Sarık,
İbrahim Ethem,
Abdülhamit Han,
Siyah Pelerinli Adam
Hikâye:
Birkaç Hikâye Tahlil,
Ruh Burkuntularından Hikâyeler
Roman: Aynadaki Yalan
İnceleme-Monografi: Namık Kemal, İlim Beldesinin Kapısı Hz. Ali, Son Devrin Din Mazlumları, Ulu Hakan Abdülhamit Han
Makale-Fıkra: 1001 Hadis, Çöle İnen Nur, Peygamber Halkası…
Anı: Yılanlı Kuyudan, Babıâli
Otobiyografi: Kafa Kâğıdı
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)
Şiir, öykü, roman, edebiyat tarihi, makale, denem
Doğu-Batı çatışması, “rüya”, “zaman”, “geçmişe özlem”, “mimari”, “musiki” konularında eser vermiştir.
Şiirlerinde dış öge olarak “ahenk” iç öge olarak da “zaman” kavramını kullanmıştır.
“Rüya, hayal ve bilinçaltı” şiirlerinde ağır basan kavramlardır.
“Ne içindeyim zamanın! Ne de büsbütün dışında” “Bursa’da Zaman adlı şiirde Osmanlıyı tarihinin derin izleri görülür”
İstanbul sokakları, camileri, çarşıları, savaş yıllarının sıkıntıları, geçmişe ve tarihe özlem eserlerinin başlıca konularıdır.
Sembolizmden etkilenen sanatçı genellikle heceyle yazmıştır.
Edebiyat profesörü
“Beş Şehir”(deneme) (Ankara, İstanbul, Bursa, Erzurum, Konya)
“Huzur” Doğu ve Batı karşıtlığı “İhsan, Nuran, Suat, Mümtaz” dört bölüme isim olmuştur. Kendi yaşamından da izler taşıyan “Huzur” en yetkin eseridir.
Hayat karşısında pasif tutumu “eşik” kelimesi ile açıklamıştır.
Şiir: Bütün Şiirleri
Roman: Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Aydaki Kadın
Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru
Deneme: Beş Şehir
Makale-İnceleme: Yahya Kemal, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Üzerine Makaleler
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim gibi hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim.
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)
Bütün şiirlerini “ölüm ve yalnızlık” temalarında yazmıştır.
Genellikle hece ölçüsünü kullanan şair biçime önem vermiştir.
Türkçeyi tüm doğallığıyla ve sıcaklığıyla şiire aktarmıştır. Yalın, açık, duru, bir söyleyişi benimsemiştir.
Romantizm ve sembolizm
Hece ölçüsü ve serbest
Ünlü şiirleri: Abbas, Memleket İsterim, Gün Eksilmesin Penceremden
Eserleri:
Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût, Sonrası
Mektup: Ziya’ya Mektuplar (Ziya Osman Saba)
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)
Şiir-tiyatro türünde eser vermiştir.
Fransız sembolizmi ile Türk halk şiirini kaynaştırmaya çalışmıştır.
Duraksız hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde biçimi önemsememiş şiire yeni bir ahenk getirmiştir.
Az fakat seçkin şiirler yazmıştır.
Fahriye Abla, Ağrı, Kar, Olvido, Serenad, Köpük şiirleriyle sevilmiştir.
Eserleri:
Şiir: Şiirler, Çalar Saat(Baudelaire’den Çeviri), Kırık Saz (T. Fikret’in Rübab-ı Şikeste eserini sadeleştirerek “Kırık Saz” adıyla tekrar yazmıştır.)
Oyun: Gölgeler, O Böyle İstemezdi, Atlıkarınca
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak…
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
ASAF HALET ÇELEBİ (1907-1958)
Önce gazel ve rübailer yazmıştır. 1937’den sonra serbest nazımla kendine özgü bir sözcük dağarcığıyla Doğu-Batı kültürlerini sentezleyerek kendi üslubunu oluşturdu.
Anadolu, İran, Hindistan mitolojilerinden ilhamını aldı.
İlhamını Doğu medeniyet ve masallarından alarak egzotik şiirler yazmıştır.
Bir sezgi şairi olarak tanınır.
Dünyadaki şiir sayısı kadar şekil olduğunu düşünmüş, vezin ve kafiyeye kesin bir şekilde bağlanmamak gerektiğini savunmuştur.
Batı’yı taklit etmeyen kendi kültürümüzle Doğu kaynaklarından beslenen şiir anlayışını savunur.
Hemen hemen bütün şiirlerinde tasavvufi ve mistik eğilimler vardır.
Şiirle tekerleme arsında yakın bir ilişki kurmuştur.
Tekrir sanatını sıklıkla kullanmıştır.
Az kelimeden oluşan kısa mısralarla kurulu şiirler yazmıştır.
Eserleri:
Şiir: He, Lamelif, Om Mani Padme Hum
İnceleme: Benjamin, Mevlana, Molla Cami, Ömer Hayyam, Divan Şiirinde İstanbul
SİDHARTA
niyagrôdhâ
koskoca bir ağaç görüyorum
ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum
sidharta buddha
ben bir meyvayım
ağacım âlem
ne ağaç
ne meyva
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum
Asaf Halet Çelebi
“om mani padme hum” Tibet rahiplerinin bir duasıdır. Anlamı “Lotus Çiçeğinin İçindeki Mücevher’’ olarak çevrilebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder