BİREYİ ESAS ALAN ROMAN
CUMHURİYET DÖNEMİ BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN ROMAN ÖZELLİKLERİ VE SANATÇILARI
*Cumhuriyet dönemi bazı sanatçılar siyasal, ideolojik ve toplumcu temalar yerine bireye yönelmişlerdir.
Genel özellikleri:
*Olay ve merak unsuru ikinci plana atılmıştır.
*Psikoloji ve Psikiyatri
*Birey ve ruh tahlilleri
*Bilinçaltı, kaçış, yabancılaşma, yalnızlaşma ve manevi boşluk
*Bireyin iç sıkıntıları, iç çatışmaları, ikilemleri anlatılır.
*Psikoloji, psikiyatri psikanalizden yararlanır.
*Ruhsal çözümlemeler yapılır.
*Çağrışımlara dayalı sanatsal/şiirsel bir dil kullanılır.
*Sürrealizm, empresyonizm, ekspresyonizm gibi akımlardan yararlanılır.
Temsilcileri: Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Samiha Ayverdi, Oktay Akbal
PEYAMİ SAFA (1899-1961)
Edebi Kişiliği
Bireyin iç dünyasını esas alan romancılardandır. Servetifünun sanatçısı İsmail Safa’nın oğludur.
Psiko-sosyal tarafı ağır basan eserleriyle tanınan Peyami Safa, eserlerinde olaya değil psikolojik tahlillere ve ruh çözümlemelerine ağırlık verir. Özellikle psikolojik romanın en başarılı örneklerini verir.
Romanlarında Doğu-Batı kültürü, madde-ruh-insan psikolojisi ve toplumsal değişmenin sonucunda oluşan bunalımları kaleme alır.
Yer, çevre, kişi ve davranışlarının tasvirine önem veren Peyami Safa, kişilerin psikolojik durumu üzerinde de ısrarla durur.
Felsefe, edebiyat, tıp, resim, hukuk, tarih, sosyoloji, musiki, psikoloji konularında geniş bilgiye sahip olan Peyami Safa, öğretmenlik de yapar.
Ders kitapları yazar.
Sanat kaygısı ile yazdığı eserlerinde kendi ismini kullanan Peyami Safa, para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedi’nin isminden esinlenerek oluşturduğu “Server Bedi” takma adını kullanır. Bu adla kaleme aldığı “Cingöz Recai” adındaki polisiye dizi romanları çok büyük ilgi görür. Ayrıca yine bu isimle yazdığı “Cumbadan Rumbaya” ve “Selma ve Gölgesi” adlı romanları da oldukça dikkat çeker.
Vefatından evvel ruh ötesi konularına eğilir.
Makale, fıkra, roman ve hikâye türlerinde de eserler verir.
Sanatlı anlatımı ve uzun cümleleri anlatımını zorlaştırır.
Ayrıntıları ressam gibi yansıtır.
Bilinç akışı, iç konuşma gibi anlatım tekniklerinden yararlanır.
Bilinç akışı tekniği, roman ve öykü yazımında karakterlerin zihninden geçenleri seri bir şekilde ara vermeden, belli bir sıralamaya sokmaya gerek duymadan aktarmaya çalıştığı edebi anlatım tekniğidir.
Kişileri kültürlerine, kişilik ve yaşam şekillerine uygun bir şekilde konuşturur.
Fikir adamlığı ve polemikçiliğiyle de öne çıkar. Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin, Zekeriya Sertel,
Cenap Şahabettin ile küçük beyler
Ahmet Haşim ile yeni edebiyat üzerine
Yakup Kadri ile de saman alevi tartışmaları vardır.
Bu polemiklerle de hatırlanır.
Otobiyografik roman özelliği taşıyan
“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanında kendi hayatının bir bölümünü anlatır. Roman, anlatımdaki yalınlık, psikolojik çözümlemelerdeki başarı ve gerçekçi betimlemelerle de ön plana çıkar. Hasta Genç, Nüzhet ve Doktor Ragıp
“Fatih-Harbiye”de Doğu-Batı çelişkisini oldukça etkileyici bir dille anlatır. Peyami Safa, eserde, mesleğinin getirdiği ustalığın etkisiyle psikolojik tahlillerde oldukça başarı gösterir. Şinasi Doğu’yu, Neriman da Batı’yı temsil eder. Alafranga tip Macit
“Sözde Kızlar” Serazad takma adını kullanmıştır. Romanında mütareke yıllarındaki ahlaki bozukluklara yönelir. İlk romanıdır. Kahramanları (Mebrure, Behiç, Nafi Bey) Mütareke yıllarında İstanbul’daki ahlaki bozulmaları konu alan romanlar:
Yakup Kadri: Kiralık Konak, Sodom Gomore
Refik Halit Karay: İstanbul’un İç Yüzü
Mithat Cemal Kuntay: Üç İstanbul
“Matmazel Noralya’nın Koltuğu” yapıtında da mistisizmi ön plana çıkarır. 1949’da yayımlanan bu eserinde tıp öğrenimi sırasında bunalıma girip felsefeye yönelen ve bunun sonucunda mistisizmde karar kılan bir genci anlatır. Bir pansiyon üzerinden İstanbul’daki yozlaşmayı anlatır. En olgun romanıdır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir pansiyan
Pansiyonda kalanlar psikolojik hastadır.
Ferit bir gece bir köpeğin ayağına dolanmasıyla psikolojik tahliller başlar.
Romanın ikinci bölümü Matmazel Noralya’nın evinde geçer.
Bir Tereddüdün Romanı: Dünya Savaşı yıllarında Türk aydının yaşadığı bunalımı anlatır. Otobiyografik izler taşır. Mualla- Yazar "Bir Adamın Hayatı" - Vildan
Yalnızız: Samim’in bunalımı ve Simeranya (ütopya) anlatılır. Samim gerçek hayatta gördüğü sorunlara Simeranya yani kendi ütopyasında çözümler arar.
Selma ve Gölgesi: (Femme Fatale)
Attila: Tek tarihi roman Avrupa Hun İmparatorluğu
Biz İnsanlar : Mütareke yılları aydınlarını anlatır.
Eserleri
Roman
Şimşek
Gençliğimiz
Sözde Kızlar
Mahşer
Bir Akşamdı
Sürgülerin Gölgesinde
Canan
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Fatih-Harbiye
Bir Tereddüdün Romanı
Attila
Biz İnsanlar
Matmazel Noralya’nın Koltuğu
Hikaye:
Gençliğimiz
Süngülerin Gölgesinde
İnceleme-Deneme
Felsefi Buhran
Türk İnkılâbına Bakışlar
Millet ve İnsan
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1887-1963)
Edebi Kişiliği
Bireyin iç dünyasını esas alan sanatçılardandır. Ruh ve madde tahlillerinde usta olan Abdülhak Şinasi Hisar edebiyatımızda izlenimci romanın en güzel örneklerini verdi.
İzlenimcilik (Empresyonizm) doğadaki unsurların kişinin kendisinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme (veya edebi esere) aktarırlar.
Geleneksel yaşam taraftarı olan bir yazarımızdır. Geçmişi özlemle yâd ettiği için eserlerinde 20. yüzyılın başlarındaki İstanbul yaşamını anlattı.
Mazi şuurunu canlandırmaya çalışırken; “Bir millete yapılabilecek en sinsi ve en şeytani hücum, onun vicdanından mazisini almak, hafızasından mazisini yok etmektir” diyerek mazinin önemine vurgu yapar.
Rumelihisarı, Büyükada, Çamlıca üçgenindeki zengin, yaşamasını bilen gününü gün eden sorunsuz kişilerin hayatlarını romanlarında konu edindi. Ayrıca mutluluk içerisinde geçen çocukluk ve gençlik hatıralarını anlattı.
Mazinin güzelliklerini bugüne taşımak için edebiyatı bir araç olarak kullandı. Çocukluk ve gençlik yıllarının İstanbul’unu, İstanbul’un en seçkin yerlerini gözlem ve anılarından yararlanarak dile getirdi.
“Boğaziçi Medeniyeti” tabirini edebiyatımıza soktu.
Politikanın dışında yer aldı.
Eserlerinde şiirsel dili hâkim kıldı. Kendine has bir teknik kullanmaya gayret etti.
Kişisel ve orijinal bir üsluba sahip olan Abdülhak Şinasi Hisar, süslü, sanatlı ve uzun cümleleri tercih etti.
Olayları değil zaman ve mekânla birlikte kahramanların duygu ve düşüncelerini ön plana çıkardı. Olaylar ise ikinci planda kaldı. Eserlerindeki kahramanlar dengesiz, içine kapanık, hayallerle avunan kişiler olarak ön plana çıktı.
Eserleri genel anlamda hatıraya dayalı eserler özelliği taşır.
Makale, hatıra, roman, öykü, monografi türlerinde birçok esere imza attı.
Roman ve anı türündeki eserleriyle tanındı.
“Boğaziçi Mehtapları” Abdülhak Şinasi Hisar’ın şahsi hayatından, anılarından esinlenerek yazdığı denemelerinden oluşur. Düzyazı şeklinde kaleme alınan eserde uzun ve süslü cümleler ön plana çıkar. Abdülhak Şinasi Hisar eserde, Boğaziçi yaşamının kendine özgü, doğa ve keyif veren özellikleriyle sandal gezintileri ve yalılarını duygusal bir atmosferde anlatır.
“Fahim Bey ve Biz” ilk romanıdır. Cervantes’in Don Kişot’una benzeyen yönleriyle ön plana çıkar. Bu eserle Abdülhak Şinasi Hisar, 1942 Cumhuriyet Halk Partisi yarışmasında üçüncülük ödülü alır. Eser; dil ve üslubu ile ön plana çıkar. Fahim Bey bir konak tutar ve kendi kendine keman çalar. Bir iş yeri kiralar ve günlerini burada kendine mektup yazarak geçirir.
“Çamlıca’daki Eniştemiz”, portre roman şeklinde kaleme alınır. Eserle Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul’un seçkin insanlarının özel zevklerini anımsatmayı amaçlar. Hacı Vamık Bey’i anlatır bu romanında.
Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği: Babasından kalan mirası bitirdikten sonra Bektaşi Şeyhi olur.
Eserleri
Roman
Fahim Bey ve Biz
Çamlıca’daki Eniştemiz
Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği
Anı
Boğaziçi Mehtapları
Geçmiş Zaman Köşkleri
Boğaziçi Yalıları
İstanbul ve Pierre Loti
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)
Edebi Kişiliği
Şiir, öykü, deneme, roman, makale, edebiyat tarihi, biyografi, psikolojik hikâye türlerinde eser veren çok yönlü bir sanatçıdır.
Cumhuriyet Dönemi’nin saf şiir anlayışını sürdüren sanatçıları arasında yer alır.
Şairliğiyle ön plana çıkar. “Musiki, his, hayal, zaman, bilinçaltı” kavramları şiirlerinin ana unsurlarını oluşturur.
Musiki özelliğinin yanında resim sanatına da ilgi duyan Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirlerinde tablo şeklinde manzaralar çizer.
Edebiyat tarihçisi olarak edebiyatımıza yeni bir bakış açısı kazandırır. “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” eseri bu anlamda ön plana çıkar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu araştırma ve inceleme kitapları üniversitelerde ders kitapları olarak okutulur.
Edebiyat, sanat tarihi, mitoloji, estetik öğretmenlikleri ve Yeni Türk Edebiyatı alanında profesörlük görevlerinde bulunur.
Doğu ile Batı kültürlerini büyük bir ustalıkla birleştiren Ahmet Hamdi Tanpınar, yazın hayatına şiirle başlar. Sonrasında Türk edebiyatına önemli romanlar kazandırır.
Yapıtlarında Yahya Kemal (Y. Kemal’in öğrencisidir), yer yer Ahmet Haşim ve Fransız sembolistlerin etkisi görülür.
Şiirlerinde aşk, ölüm, sanat ile kâinat ve insanlar arasındaki ilişkileri işler.
“Bursa’da Zaman” ve “Ne İçindeyim Zamanın” örneklerinde olduğu gibi “zaman” kavramını eserlerinde çok fazla ön plana çıkarır. Yine Bergson’un zaman kuramı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirine “Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında” şeklinde yansır. Mezar taşının üzerinde bile “Ne İçindeyim Zamanın” şiirinin ilk mısrası yazılıdır.
“Rüya”, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirlerinde önemli bir özellik olarak ön plana çıkar. Rüyayı insanı rahatlatan bir unsur olarak görür. Hemen hemen bütün eserlerinde rüyayı önemser.
Sanatı bir tarafa bırakarak hayatı boyunca hep güzel, etkileyici ve kusursuz şiirler yazmayı düşünür.
Şiirlerinde yalın bir dil kullanan Ahmet Hamdi Tanpınar, mecaz ve soyut sözcüklerle dolu kendine özgü bir cümle yapısı kurar. Şiir diliyle nesir dilini olabildiğince birbirine yaklaştırmaya çalışır. Düzyazı türündeki bazı eserlerinde şiirsel özelliklerin ön plana çıkması bunun bir sonucu olarak düşünülebilir.
Şiirlerinde hece ölçüsüne bağlı kalır. Son dönem şiirlerinde serbest şiire yönelir.
Roman ve öykülerinde psikolojik unsurlar önemli bir yer tutar. “Huzur”, romanında bu özellik daha fazla ön plana çıkar. Ahmet Hamdi Tanpınar, dış âlemi iç dünyasına aksettirerek kendi dünyasında değiştirip okuyucusuna aktarır. Ayrıca romanlarında geçmişe özlem de önemli bir tema olarak öne çıkar.
Huzur: Türk edebiyatının en önemli yapıtlarından olan “Huzur” romanını yazar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en önemli eseri olarak ön plana çıkan roman, dört bölümden oluşur. Psikolojik unsurların öne çıktığı eserde Mümtaz’ın ruhsal durumu, düşünce ve rüyaları üzerinde durur. Mümtaz ve Nuran’ın aşkı etrafında Doğu ile Batı, eski ile yeni değerler ve bu değerler çatışmasının doğurduğu bireysel bunalımları işler.
Mümtaz-Nuran-İhsan-Suat Mümtaz: Tanpınar İhsan: Yahya Kemal
İstanbul, tarih, musiki Yahya Kemal’den aldığı temalardır.
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” romanıyla Türk toplumundaki yanlış tutumları ironik bir tarzla ele alır. Cumhuriyet Dönemi’yle değişen insanın iç buhranını yansıtır. Bu romanında Egzistansiyalizmden (Varoluşçuluk) Eserde “Hayri İrdal” “Halit Ayarcı”, “Pakize” ana kahraman olarak öne çıkar.
“Beş Şehir” ismindeki deneme kitabında Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u konu alır. Bu şehirleri tabiatından kültürüne kadar geniş bir şekilde ve hayatımızda kaybolan şeylerin ardında duyulan üzüntü sloganıyla anlatır.
“Mahur Beste” romanında Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki elit bir çevrenin yaşamını konu edinir.
“Sahnenin Dışındakiler” romanında Kurtuluş Savaşı’nı işler.
“Aydaki Kadın” tamamlanmamış romanı olarak bilinir.
Abdullah Efendi’nin Rüyaları(hikaye):Ruh ve Bilinçaltını anlatır.
Yaz yağmuru(hikaye):Ruh ve Bilinçaltını anlatır.
Eserleri
Şiir
Şiirler
Roman
Huzur
Mahur Beste
Sahnenin Dışındakiler
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Aydaki Kadın
Deneme
Beş Şehir
Edebiyat Tarihi
Asır Türk Edebiyat Tarihi
Makale
Yaşadığım Gibi
TARIK BUĞRA (1918-1995)
Edebi Kişiliği
Bireyin iç dünyasını yansıtan sanatçılardandır.
Öykü ve roman yazarıdır.
Eserlerinde varlık ve olayların iç yüzünü araştırır. Kişilerin iç dünyalarına inmeyi ilke edinir.
İnsandan yola çıkarak topluma yönelir.
Toplumsal gerçekçiliğin karşısına bireysel sanatsal gerçekçilikle çıkar.
Nasreddin Hoca isimli gazeteyi çıkararak gazetecilik hayatına başlar. Akşehirli’dir
“Milliyet”, “Tan”, “Yeni Gün”, “Vatan”, “Tercüman”, “Yeni İstanbul”, “Türkiye” gazetelerinde yazıları çıkar.
“Sanat için sanat” anlayışıyla eserlerini oluşturur.
Türk toplumu için önemli olayları romanlaştırır. Romanlarında genellikle Türk tarihini işler.
Eserlerinde güzel, açık, anlaşılır, etkileyici ve sürükleyici bir Türkçe kullanır. “Eser demek dil demektir.” düşüncesini savunduğundan eserlerinde şive taklitçiliğinden kaçınır.
Eserlerindeki sözcük hazinesinin zenginliğiyle dikkat çeker.
Hikâyelerini “Oğlumuz” adlı kitapta toplar. Daha sonra hikâyeden romana geçiş yapar.
Oyunlarında ve romanlarında “ideal” insan tipini çizer. Şiirsel üslubu ön plana çıkarır.
Hüzün, yalnızlık, kişilerin içine düştükleri çıkmaz durumları eserlerinde işler.
Türk toplumu açısından önem arz eden olayları romanlaştırır. Yani Türk toplumunun belirli dönemlerini anlatır. Türk tarihi eserlerinde önemli yer tutar.
Gezi yazısı, tiyatro türlerinde de eserler verir.
“Osmancık” adlı eserinde Osman Gazi’nin tarih sahnesine çıkışı ve Osmanlı devletinin kuruluşunu anlatır. Bu eseriyle Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı kazanır.
“Küçük Ağa” Buğra’ya büyük ün kazandıran roman türündeki en tanınmış eseridir. Eserde Kurtuluş Savaşı’na bir kasabadan bakarak Mehmet Raşit Efendi ve Kuvayı Milliye’yi anlatır. Emine ve Çolak Salih diğer önemli kahramanlardır.
“İbiş’in Rüyası”nda Tarık Buğra 1970’li yıllarda İstanbul’da bir orta oyuncunun (Naşit Özcan) çileli sanat anlayışını ve fırtınalı geçen aşkını anlatır. Paşaoğlu Nahit romanın kahramanıdır. Eser, “Hisar Yayınları” tarafından 1970’te yayımlanır. Eser, ayrıca”TRT Roman Ödülleri Yarışması”nda Başarı Ödülü kazanır.
“Yağmur Beklerken” romanında Tarık Buğra, Cumhuriyet Dönemi’nin farklı kesitlerini romanlarına konu yapar. Bu eseriyle 1989 Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü alır. Yağmur Beklerken:1929 ekonomik bunalım ve kuraklık
“Bu Çağın Adı” Tarık Buğra’nın makalelerinin bir kısmını içeren eseridir.
“Dönemeçte” romanında Türkiye’de çok partili döneme geçiş yıllarını anlatır. Roman, TV’de dizi filmi yapılır.
“Firavun İmanı” eserinde Sakarya Savaşı öncesi ve sonrasını ele alır. Tarık Buğra, eserde çıkarcı, üçkâğıtçı, vurguncu ve satılmışları yerip yiğitliği yüceltir. Milli mücadele konusunda yazılmıştır.
Gençliğim Eyvah ve Dünyanın En Pis Sokağı: 1970 ve 1980 yılları çatışmalar ve gençliğin yitirilmesi anlatılır.
Dönemeç: Çok partili hayata geçiş sancılarını anlatır. 1924 ve 1930 iki deneme yapılmış başarılamamıştır. 1946 yılında gerçekleşmiştir.
Siyah Kehribar: İtalya’da geçen bir roman
“Politika Dışı” Tarık Buğra’nın siyaset dışı yazılarından oluşan eseridir.
Eserleri
Öykü
Oğlumuz
Yarın Diye Bir Şey Yoktur
İyi Uyku Arasında
Hikâyeler
Roman
Küçük Ağa
Siyah Kehribar
Küçük Ağa Ankara’da
İbiş’in Rüyası
Firavun İmanı
Dönemeçte
Yalnızlar (Akümülatörlü Radyo oyunun romana aktarılmasıdır.)
Gençliğim Eyvah
Osmancık
Dünyanın En Pis Sokağı
Yağmur Beklerken
Oyun
Akümülatörlü Radyo
Ayakta Durmak İstiyorum
SAMİHA AYVERDİ (1906-1993)
Edebi Kişiliği
Son dönem Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerindendir.
Muhafazakar, eski İstanbul kültürü, dinsel ögeler, tasavvuf, geçmişe özlem
Bireyin iç dünyasını esas alan romancılar arasında yer alır.
Romanlarını geçmiş ve şimdiki zaman üzerine bina eder. Batılılaşmanın toplum ve ailede yol açtığı sorunları roman kahramanlarının iç dünyalarından yola çıkarak dile getirir.
İstanbul’un eski gelenek ve görenekleriyle kendisinin hayat tecrübeleri romanlarının konusunu oluşturur. Tarih, romanlarında çok yoğun bir şekilde geçer.
Tasavvuf düşüncesini romanlarında canlandırmak isteyen sanatçı, Hz. Rifa’î’ye bağlılığı, tasavvufu eserlerinde en hâkim tema haline getirir.
Yapıtlarında Türk ve Osmanlı Kültürünün derin izlerine rastlanır.
İstanbul Türkçesini başarıyla kullanır.
En önemli yapıtlarından biri olan “İbrahim Efendi Konağı”nda muhteşem bir devletle şatafatlı bir konağın yıkılışını konu edinir. Eser, geçmişe duyduğu özlemi çok güzel bir şekilde yansıtır. İbrahim Efendi ölünce konak kahyanın eline geçer ve düzen değişir.
Mesih Paşa İmamı: Katı bir imamın sonunu anlatır.
“Batmayan Gün” romanında geçmiş arayışı ön plana çıkar.
Samiha Ayverdi, 1878’de Türkiye Milli Kültür Vakfı Armağanı’nı; 1984’te Türk Milli Kültürüne Hizmet Şeref Armağanı’nı kazandı. Ayrıca “Yeryüzünde Birkaç Adım” eseriyle Boğaziçi Başarı Ödülü’nü aldı. 1988’de yayımlanan “Hey Gidi Günler Hey” eseri sayesinde Türkiye Yazarlar Birliği tarafından kendisine Yılın Dil Ödülü verildi. 1992’de İLESAM tarafından verilen Üstün Hizmet Ödülü’nü aldı.
Eserleri
Roman
İbrahim Efendi Konağı
Batmayan Gün
Mesih Paşa İmamı
Ateş Ağacı
Son Menzil
Yaşayan Ölü
Öykü
Mabette Bir Gece
Biyografi
Abide Şahsiyetler
Anı
Bir Dünyadan Bir Dünyaya
Bağ Bozumu
İstanbul Geceleri
OKTAY AKBAL (1923)
Edebi Kişiliği
Son dönem Türk hikâye ve romanının güçlü isimlerindendir. Sait Faik’in devamı kabul edilmiştir.
Lisedeyken yazdığı bir öykünün “İkdam” gazetesinde yayımlanmasıyla yazın hayatına başlar.
Eski yeni tartışmalarında yeni edebiyatın yanında yer alır.
Eserleri, toplumsal olaylarla ilgili gözlemlere değil belirli bazı konular üzerinde yoğunlaşan anılara dayanır.
Eserlerinde, sıradan insanların hayatlarını, gelenekler karşısındaki tutumlarını, sosyal veya ekonomik sebeplerden düştükleri ümitsizliği konu edinir.
Çocukluk anılarından ve kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak küçük kent fertlerini ön plana çıkaran duygusal öyküler kaleme alır.
1959’de Sait Faik Hikâye Armağanı’nı “Berber Aynası” eseriyle, 1950’de TDK Roman Ödülü’nü “Garipler Sokağı” eseriyle ve 1958’de TDK Roman Ödülü’nü “Suçumuz İnsan Olmak” romanıyla kazanır.
“Garipler Sokağı” ve “Bizans Definesi” adlı kitapları önce Rusçaya, “Doldurmalı Sinema” eseri de Sırpçaya çevrilir.
“Suçumuz İnsan Olmak” kitabı Erdoğan Tokatlı yönetiminde 1986’da filme çekilir.
Eserleri
Öykü
Aşksız İnsanlar
Bizans Definesi
Önce Ekmekler Bozuldu
Berber Aynası
Yalnızlık Bana Yasak
Tarzan Öldü
İstinye Suları
Roman
Suçumuz İnsan Olmak
Garipler Sokağı
İnsan Bir Ormandır
Düş Ekmeği
Anı
Şair Dostlarım
Günlük
Anılarda Görmek
Günlüklerden 1
Deneme
Önce Şiir Vardı
Geçmişin İçinden
Konumuz Edebiyat
Gezi
Hiroşimalar Olmasın
CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI (HALİKARNAS BALIKÇISI) (1890-1973)
Edebi Kişiliği
Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan sanatçı üç yıl sürgünde kaldığı Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas”tan etkilenerek “Halikarnas Balıkçısı” olarak anılır.
Türk edebiyatında deniz çığırını açan kişi olarak bilinir.
Yapıtlarında genellikle Ege’de, Akdeniz kıyı ve açıklarında gelişen denizle ilgili konuları ele alır. Ege Denizi’ndeki efsaneleri, Akdeniz savaşları, sünger avcıları, balıkçıları, gemici ve dalgıçları işler.
Denize ve insana karşı aşırı bir hayranlık besler. Eserlerinde denizci ve balıkçı terimlerini çokça kullanır.
Anadolu’nun, Ege’nin ve Akdeniz’in antik çağdaki kültürüyle ilgili incelemeler yapar.
Yapıtlarında karada yaşayan insanları karamsar ve kötü olarak nitelendirirken denizde yaşayanları da cana yakın ve neşeli olarak görür.
Çeşitli dergilerde yazılar yazıp bu dergilerde kapak resimleri ve süslemeler yapar.
Biraz savruk fakat destanımsı bir anlatıma sahiptir.
Şiir diline ve coşkun anlatımına çok güvendiği için yapıtlarında üslup ikinci planda kalır.
Roman ve öyküleri teknik ve üslup açısından yetersizdir.
Dilimize farklı eserlerin çevirisini yapar. Roman, öykü, çocuk kitapları, deneme ve İngiliz diliyle kaleme aldığı eserleriyle Türk edebiyatına oldukça zengin bir miras bırakır.
Deniz sevgisinin doruklara ulaştığı “Aganta Burina Burinata” en önemli romanı olarak kabul edilir. Anı biçiminde kaleme alınan eser, Halikarnas Balıkçısı’nın tüm romanları gibi denizi merkeze alır. Eserde, deniz tutkusu ve denizcilerin yaşadığı zorluklar akıcı bir dille anlatılır. Deniz, eserde bir kahraman gibi yer alır.
1971’de Kültür Bakanlığı tarafından kendisine Devlet Kültür Armağanı verilir.
Halikarnas Balıkçısı ile Sait Faik Abasıyanık karıştırılmamalıdır.
Halikarnas Balıkçısı’nın denizi hırçındır ve Bodrum, Akdeniz’dir
Sait Faik Abasıyanık’ın denizi durgun ve İstanbul, Burgazada'dır. Ayrıca Hümanizm yani insan sevgisi vardır. "Bir insanı sevmekle başlar her şey."
Aganta Burina Burinata: Denize aşık olan Mahmut anlatılır. (Tut, zapt et)
Uluç Reis: tarihi roman
Turgut Reis: tarihi roman
Anadolu Tanrıları, Anadolu Efsaneleri: Mavi Anadoluculuk hareketi içinde Antik Anadolu kültürü ve Yunan kültürü ve Türk kültürü Anadolu kültürünü oluşturur. "Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat, Sabahattin Eyüpoğlu"
Eserleri
Öykü
Merhaba Akdeniz
Ege Kıyılarından
Ege’nin Dibi
Yaşasın Deniz
Gülen Ada
Parmak Damgası
Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek
Roman
Aganta Burina Burinata
Uluç Reis
Ötelerin Çocuğu
Turgut Reis
Deniz Gurbetçileri
Anı
Mavi Sürgün
İnceleme
Merhaba Anadolu
Altıncı Kıta Akdeniz
Hey Koca Yurt
Anadolu Tanrıları
Anadolu Efsaneleri
SELİM İLERİ (1949)
Edebi Kişiliği
Bireyin iç dünyasına yönelen modernist yazarlardan olan Selim İleri Günümüz Türk hikâyeciliğinin en önemli kişilerindendir.
Roman ve hikâyelerinde İstanbul’daki yaşanmış hayatı ve burada yaşayanları anlatır.
İlk yazılarını Papirüs, Yeni Edebiyat, Türk Dili, Yeni Dergi, Türkiye Defteri ve Milliyet dergilerinde yayımlar.
Edebiyat araştırmaları ve yayıncılık alanında da önemli çalışmalar yapar.
Genç kesimin tutkularını, orta sınıf insanının acılarını, yalnızlıklarını, tutkularını öykü kitaplarında anlatır.
Hikâye ve romanlarında iç konuşma tekniklerini kullanır.
Eserlerini oldukça kolay yazan Selim İleri, eserlerinde üslup kaygısı gütmez.
Deneme, senaryo, edebiyatla ilgili inceleme çalışmalarında bulunur. Makale, röportaj, söyleşi, anı, şiir, fıkra, senaryo türlerinde eserler kaleme alır fakat romancı kimliğiyle tanınır.
“Cumartesi Yalnızlığı” ilk öykü kitabı olarak bilinir. Kitapta sınırlı ilişkiler içinde sıkışan kişilerin hayatlarını kaleme alır.
“Pastırma Yazı” ve “Bir Denizin Eteklerinde” öykülerinde duyarlı gençleri ve orta tabakadan insanların acılarını, yalnızlıkları ve kurtuluş arayışlarını konu edinir. Birey olamamanın nedenleri üzerinde durur.
“Her Gece Bodrum” romanı ona büyük ün kazandırır. Eserde bunalıma giren aydınların arayış ve çıkmazını işler. Bu romanda iç konuşma tekniğini kullanır.
“Dostlukların Son Günü” ile 1976 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; “Her Gece Bodrum” eseriyle 1977 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü; “Kırık Bir Aşk Hikâyesi” ile de 1982 SİYAD En İyi Senaryo Ödülü’nü alır.
Eserleri
Roman
Her Gece Bodrum
Yalancı Şafak
Ölünceye Kadar Seninim
Cehennem Kraliçesi
Öykü
Pastırma Yazı
Son Yaz Akşamı
Bir Denizin Eteklerinde
Dostlukların Son Günü
Cumartesi Yalnızlığı
Anı
Seni Çok Özledim
Annem İçin
Yorumlar
Yorum Gönder