9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI

 1.TEMA (SÖZÜN İNCELİĞİ)

EDEBİYAT NEDİR

Duygu, düşünce, olay ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak güzel ve etkili bir biçimde ifade edilmesine edebiyat denir. Her güzel sanatın malzemesi olduğu gibi edebiyatın malzemesi de dildir.

*Arapça "edeb" sözcüğünden türetilen kavram, ilk kez Tanzimat Dönemi yazarlarından İbrahim Şinasi tarafından günümüzdeki anlamıyla, bir sanat türünün adı olarak kullanılmıştır.

*Günümüzde edebiyat kavramı şu anlamlarda kullanılmaktadır:

1- Düşünce, duygu, olay ve imgeleri güzel ve etkili bir biçimde anlatan söz sanatı.

2- Bu sanatın ilkelerini, kurallarını ve bu yolda oluşturulmuş ürünleri inceleyen bilgi dalı.

3- Bir çağda, bir dilde yaratılmış, sözlü ya da yazılı, sanat değeri taşıyan yapıtların bütünü.

4- Bir bilim dalıyla ilgili yazı ve yapıtların tümü. (Türkçede bu anlamda genellikle literatür sözcüğü kullanılmaktadır).

*Deyim olarak ―edebiyat yapmak, bir konuda gereksiz, boş, süslü söz söylemek anlamına gelir.

*Edebiyat alanında oluşturulan eserler sahip oldukları toplumun duyuşlarını, düşüncelerini, hayata bakış açılarını, algılayış biçimlerini, tarihi geçmişlerini, sosyal psikolojilerini ayrıntıya girerek yansıtmaktadır.

*Bir metnin edebi eser olarak görülebilmesi için o metnin sanatsal bir değer taşıması gerekmektedir.

*Edebiyat sayesinde toplum kendisini sürekli diğer toplumlara hatırlatır.

*Edebiyat sayesinde günlük hayatı yoğun olan sadece anını yaşayan insanlar hayata bakış açılarını değiştirerek hayattan zevk alırlar.

*Edebiyat alanından kaleme alınan edebî metinler toplumların yaşam şekillerini, geleneklerini, göreneklerini, örflerini, adetlerini içlerinde barındırarak toplum bilim adamlarına fikir verir. Bununla birlikte edebî eserler ait oldukları halkın inanç değerlerini, üzüntülerini, sevinçlerini, acılarını, değer yargılarını, özlemlerini şiirlerde, romanlarda, masallarda, hikâyelerde, atasözlerinde, deyimlerde, fıkralarda işler ve böylece halk bilimcilerine de kaynak teşkil eder.

*Edebiyat; düşünce, duygu, olay ve imgelerin insanlarda estetik duygular uyandıracak bir biçimde, dil aracılığıyla söz ve yazıyla anlatımını amaç edinen sanattır. Sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır.

Sözlü edebiyat; anlatım aracı olarak sözün kullanıldığı, yazının bulunmadığı çağlarda üretilmiş, dilden dile söylenerek günümüze kadar gelmiş, halkın ortak malı olmuş edebiyat ürünlerinin genel adıdır.

Yazılı edebiyat ise anlatım aracı olarak yazının kullanıldığı, yazarı belli olan, her tür edebiyat ürününün toplu adıdır.

*Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu; dil ürünlerinde kullanılan üslup ve tür ise (roman, hikâye, deneme, fıkra, makale vb.) edebiyatın içeriğini oluşturur.


GÜNDELİK DİL / EDEBİ DİL:

Dil, insanların anlaşmak için kullandığı ses, işaret ve sembollerin tümüdür

Günlük dil toplumsal hayatta içtenlikle hazırlıksız gündelik iletişim için kullanılan dildir. Günlük dilde belli kurallara bağlı kalınmaz. Doğaçlama olarak kullanılır. Edebi eserlerdeki dil ise günlük dildeki kelimeleri çoğu zaman kullansa da günlük dilden farklıdır.

Edebî dil veya yazın dili, sözcüklere farklı anlamlar yükleyip sözcüklerin imgesel gücünden yararlanarak estetik duygular oluşturmayı ve bir edebî tarzı yansıtmayı amaçlayan, yazınsal işlevi ağırlıklı olan dildir.

Edebî dil, günlük konuşma dili ile çoğunlukla aynı kaynaktan beslense de dili oluşturan unsurların farklı ve sanatçıya özgü şekilde ve tarzda kullanılması nedeniyle bu ve diğer dil biçimlerinden ayrılır. Edebî dilin özelliği, sözcüklere farklı ve birden fazla anlam, ses, ima, çağrışım ve duygu değerleri yüklenmesidir. Edebî dil sayesinde sözcükler ve tümceler, dolayısıyla metnin tamamı orijinal ve özgün bir hâl alır; yazarın veya şairin özel dili haline gelir ve sanatçının yansıtmak istediği şeye dönüşür.

Edebi dil, insanların konuştuğu günlük dilden alınarak edebiyat metinlerinde kullanılan dildir. Edebiyat yaparken kullanılan bu dil, süslüdür. Sembol ve imgeler ile yüklüdür. Yazar ve şairler, edebiyat diliyle söyleyeceklerini doğrudan değil de dolaylı olarak aktarır. Edebi dilin diğer özellikleri de şunlardır:

 Mecazlar bulunur.

 Dil, mümkün olduğunca kurallı bir biçimde kullanılır.

 Yazar ve şairler, söyleyeceklerini doğrudan değil de birtakım anlatım biçimlerine (tasvir, diyalog, iç diyalog, monolog, bilinç akışı vs.) başvurarak anlatır.

 Edebi dilde yoğunluk vardır, sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılmaz.

Görüldüğü gibi edebi dil, sanatsal yaratılarda kullanılan ve günlük dilden farklılık arz eden dildir.

Günlük Konuşma Dili ile Edebî Dilin Farkları

- Edebi dil iĢlenmiĢ, sanatlı bir dil olup günlük konuşma ise doğaldır. - Edebi dilde çağrığımsal yönü yüksek olan kelimeler kullanılır ve günlük dil basittir. - Günlük dilde belli bir yargı duygu ya da düşünce farklı anlaşılmalara algılamalara yol açmayacak biçimde dinleyici ya da okuyucuya aktarılır. Edebi dilde sağlanan iletişimde ise dinleyici ya da okuyucunun her bir sanatçının duygu ve düşüncelerine kendini göre algılar ve yorumlar. - Günlük dilde sözcükler genellikle temel(gerçek) anlam çerçevesinde kullanılırken edebi dilde mecaz anlam boyutu derinlik kazanır. - Günlük dilde ağırlıklı olarak göndergesel işlevle kullanılan dil, şiirsel iletişimde estetik haz yaşatmaya yönelik sanatsal bir işlev üstlenir. 

METİN /EDEBİ METİNLER

Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla cümlelerden oluşan, cümlelerle oluşturulan anlatma ve anlaşma aracıdır.

Metnin oluşumunda sesten paragrafa dil birimleri kullanılır.

Metinler, yazılış amaçları, işlevleri ve gerçeklikle ilişkileri bakımından çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. İşlevleri yönüyle metinler, sanatsal (edebî) metinler ve öğretici metinler olmak üzere iki grupta incelenebilir.





Yukarıdaki tablodaki her bir alt metin aynı zamanda bir edebi türdür. Edebi türler ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi nazım(Ģiir), ikincisi nesirdir (düz yazı).

Edebi Metin

Edebî metinler, insanların iç dünyasında zevk uyandırmak ve onları etkilemek için ortaya konulan edebi yazılardır. Şair ve yazarlar bu etkiyi gerçekleştirmek için kelimeler üzerine yoğun ve derin anlamlar yükler

Edebi Eser

* Bir olayın ya da bir duygu veya düşüncenin ―estetik‖ ölçüler içinde anlatıldığı eserlere, edebi eser denir.

*Malzemesi dil olan bir eserin edebî eser sayılabilmesi için, sanat amacı güdülerek meydana getirilmesi, duygu, düşünce, inanç, ülkü, heyecan, zevk gibi istek ve amaçları güzel ve etkili şekilde anlatması ve kalıcı olması gerekir.

Edebi eserde,

*Dil, günlük kullanımından farklı olarak, okuyucuda güzel duygular uyandıracak şekilde olmalıdır.

*Ele alınıp işlenen belli bir konu ve bu konunun işlenmesinde belli bir amaç olmalıdır.

*Duygu, düşünce ve hayaller mutlaka belli bir tür ve şekil kullanılarak ifade edilmelidir.

*Yapıt, insanda hoşa gidecek hisler uyandırmalıdır.

*Her zaman estetik değer aranmalıdır.

*Kurgulanmış bir dünya vardır.

Edebi (Sanatsal) metinler, ―kurmaca metin‖ olarak da adlandırılabilir. Kurmaca metinlerin varlık nedeni okuru bilgilendirmek, ona bir şeyleri öğretmek değil, onu kendi kurduğu bir dünyanın içine çekerek dar yaşam alanının dışına çıkarmak ve başkalarının yaşamına ortak etmek dolayısıyla da onun yaşantılarını zenginleştirip renklendirmektir. Böyle metinler; anlatıcı, kişi, zaman, mekân olay öğeleriyle kurulurlar.

Kurmaca metinlerin öğretici-eğitici işlevi, doğrudan değil, dolaylıdır. Bu metinler daha çok, estetik zevk vermek, heyecan uyandırmak amacıyla yazılır. En gerçekçi kurmaca yapıtlarda bile hiçbir okur gerçeğin kendisini bulamaz. Çünkü yazar, ele aldığı gerçekliği yaratıcılığını, düş gücünü, özlemlerini, sanat zevkini, hayata bakış açısını vb. işin içine katarak yeniden yaratır. Gerçekliği kurgular, eklemeler ve çıkarmalar yaparak ona dilediği biçimi verir. Yani kurmaca bir metindeki kişi, zaman, mekân, olay öğeleri farklı bir yazar tarafından değiştirilip farklı şekilde yeniden kurgulanabilir. (Sözgelişi, Kurtuluş Savaşı‘nı farklı yazarlar, farklı biçimde kurgulayarak anlatabilir.) Bu yüzden de aynı gerçek olay ve kişilere dayalı hiçbir kurmaca yapıt, diğerine benzemez.

Edebî metinler, kurmaca metinlerdir. Bu metinlerde dış dünyadaki gerçeklik olduğu gibi anlatılmaz. Yazar ya da şair, dış dünyadaki gerçekliği kendi süzgecinden geçirerek eserine aktarır. Bununla beraber edebi metinlerde hem edebî dile hem günlük dile ait ifadeler olabilir. Sanatsal (edebi) metinlerde;

  Bir şeyi kanıtlamak amacı yoktur. 

 Dil sanatsal olarak kullanılır. İmgeler, çağrışımlar güçlüdür. Bu yüzden her okuyan farklı anlamlar çıkarabilir. 

 Mecazlar ve yan anlamlar fazladır. 

 Betimleyici ve öyküleyici gibi anlatım türleri vardır. 

 Genellikle bireyin iç dünyası ile alakalı olduğu için yazılanlar özneldir.

Öğretici metinlerde ise; 

 Bir şeyi açıklamak, bilgi vermek ön plandadır. 

 Dil göndergesel işlevde kullanılır. 

 Kelimelerin gerçek anlamları tercih edilir. 

 Açıklayıcı, tanımlayıcı gibi anlatım türleri kullanılır. 

 Yazılanlar genellikle nesneldir. 

 İmge, çağrışım ve söz sanatları yoktur bu yüzden herkes aynı şeyi anlar.

SEMAİ

İncecikten bir kar yağar,

Tozar Elif Elif diye

Deli gönül abdal olmuş, -→ Edebi ifade

Gezer Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar

Gamzesi sineme batar --→ Edebi ifade

Ak elleri kalem tutar

Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak,

Elif‘in elinde bardak,

Sanki yeşil başlı ördek --→ Edebi ifade

Yüzer Elif Elif diye

Karacaoğlan


GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT

Sanat insanda güzel duygular uyandırmak, insanları heyecanlandırmak ve düşündürmek için yapılır. İnsanın yaratılışı ile başlayan sanat ilk önce mağara duvarlarında karşımıza çıkarken şimdi farklı şekillerde edebiyatımızda yer almaktadır.

Her sanat dalının bir malzemesi vardır. Resmin malzemesi boya, fırça ve bir yüzeyken edebiyatın ise malzemesi dildir. Yani bir ressam maddeye biçim verirken bir edebiyatçı sözcüklere biçim verir. Bu yüzden edebiyatı işitsel yani fonetik sanatlar içerisinde gösteririz.





Sanat” Nedir?

Sanat, insan zihninde beliren duygu ve düşüncelerin bir esere yansıtılmasıdır.

*Güzel sanatlar ise, sanatın güzel ve etkili bir biçimde ortaya konmasıdır. İnsanda coşku ve hayranlık uyandırır.

*Bu iki kavramı, -edebiyat açısından- aynı anlama gelecek şekilde düşünebiliriz.

Sanat Eseri,

*Güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade edilir.

*Güzellik amacı güder.

*Estetik zevk vermeyi amaçlar.

*Günlük, basit, sıradan şeylerin üstünde olmalıdır.

*Sanatçının yorumunu yansıtır. Özneldir.

*Daha çok hayaller ile ortaya çıkar. Soyut duyguları işler.

*Doğrudan öğretmez; sezdirir, hissettirir.

*İnsanda heyecan ve hayranlık uyandırır. Etkileyici olmalıdır.

*Daha çok ruh ve duyguya hitap eder.

*Özgün olmalıdır. (Biriciktir)

*Yoruma açıktır.

*Kurgusallık ağır basar. (Edebi eserler kurmaca metinlerdir)

*Her insanda farklı duygular uyandırabilir.

*Herkesin göremediğini, farklı olanı da yansıtır.

*Sanatçının yaşam tarzından, kültüründen, zihniyetinden, yaşadığı mekândan, dönemin siyasi ve sosyal olaylarından etkilenir. İnsanın kendini ifade etme ve beğenilme isteğinden doğmuştur.

Bu Temada Bilinmesi Gereken Önemli Kavramlar

 Söz Varlığı

 Kurmaca

 Açık ve Örtük İleti

 Sembol

 İmge

 Çağrışım

 SÖZ VARLIĞI: kelime dağarcığı, kelime hazinesi, sözcük dağarcığı ya da vokabüler, bir kişi veya bir grup insan tarafından kullanılan ya da anlaşılan tüm dildeki kelimelere verilen isimdir. Tam anlamıyla terim; "belirli bir kişi tarafından bilinen ve kullanılan tüm kelimeler" olarak tanımlanır. Edebi olarak bir yazarın bir eserde kullandığı farklı kelime dağarcığına denir 

KURMACA: tasarlanmış, kurgulanmış demektir. Edebi metinler, ―kurmaca metin‖ olarak da adlandırılabilir. Kurmaca metinlerin varlık nedeni okuru bilgilendirmek, ona bir şeyleri öğretmek değil, onu kendi kurduğu bir dünyanın içine çekerek dar yaşam alanının dışına çıkarmak ve başkalarının yaşamına ortak etmek dolayısıyla da onun yaşantılarını zenginleştirip renklendirmektir. Böyle metinler; anlatıcı, kişi, zaman, mekân olay öğeleriyle kurulurlar.

Kurmaca metinlerin öğretici-eğitici işlevi, doğrudan değil, dolaylıdır. Bu metinler daha çok, estetik zevk vermek, heyecan uyandırmak amacıyla yazılır. En gerçekçi kurmaca yapıtlarda bile hiçbir okur gerçeğin kendisini bulamaz. Çünkü yazar, ele aldığı gerçekliği yaratıcılığını, düş gücünü, özlemlerini, sanat zevkini, hayata bakış açısını vb. işin içine katarak yeniden yaratır. Gerçekliği kurgular, eklemeler ve çıkarmalar yaparak ona dilediği biçimi verir. Yani kurmaca bir metindeki kişi, zaman, mekân, olay öğeleri farklı bir yazar tarafından değiştirilip farklı şekilde yeniden kurgulanabilir. (Sözgelişi, Kurtuluş Savaşı‘nı farklı yazarlar, farklı biçimde kurgulayarak anlatabilir.) Bu yüzden de aynı gerçek olay ve kişilere dayalı hiçbir kurmaca yapıt, diğerine benzemez.

Edebî metinler, kurmaca metinlerdir. Bu metinlerde dış dünyadaki gerçeklik olduğu gibi anlatılmaz. Yazar ya da şair, dış dünyadaki gerçekliği kendi süzgecinden geçirerek eserine aktarır. Bununla beraber edebi metinlerde hem edebî dile hem günlük dile ait ifadeler olabilir.

AÇIK VE ÖRTÜK İLETİ

Her edebi metin muhakkak bir mesaj verir. Bu mesajlar açık veya örtük olabilir.

Açık İleti: Söylendiği anda hemen anlaĢılabilen sözler ve yazılar açık iletidir. Açık iletileri anlamak için düşünmek gerekmez. İnsanlar hayatta genellikle açık iletileri kullanır.

Başka bir ifadeyle tek bir yargıyı açıkça ifade eden iletidir. Açık anlatımda birden çok yorum çıkmaz, herkes aynı şeyi anlar.

Açık iletiler daha çok öğretici metin türlerinde görülür. Öğretici metinlerin yazılış amacı bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak olduğun bu tür metinlerde açık ve sade bir anlatım kullanılır. Kelimelerin yan ve mecaz anlamlarına yer verilmez.

Bu metinlerle sağlanan iletişimin amacı bilinmeyeni açıklamak; herhangi bir yer ve olay hakkında bilgi vermek; bir düşünceyi, duyguyu kanaati bildirmektir.

Örtük İleti: Örtük ileti, bir metnin okunması esnasında okurun farkında olmadan edindiği bilgi ve hislere denir.

Yazınsal (edebi-sanatsal) metinlerde ileti, önerme biçiminde daha doğrusu kesin bir yargıya dönüştürülerek verilmez. Metnin dokusuna sindirilir. Bu bağlamda yazınsal metnin iletisi örtük iletidir.

Estetik bütünlüğü gereği yazınsal (edebi) metinler tek anlamlı olamaz. Bu nedenle iletisi, söylemek istediği şey de örtüktür, okur kendi çıkarsamalarını, satır aralarından (ya da dizelerden), söylenmeden geçilen, ancak kastedilen şeyleri bulmakla yükümlüdür.

Daha çok şiir gibi sanatsal metinlerde kullanılan örtük iletiler herkese farklı çağrışımlar ve anlamlar ifade etmektedir.

Örtük iletiye en güzel örneklerden biri sanır Ahmet Haşim'in Merdiven şiiri örnek verilebilir. ―Merdiven, adlı şiirde ölüm teması işlenmesine rağmen, ölümle ilgili bir tek sözcük bile kullanılmamıştır

SEMBOL

Bir kavramın bir işaretle veya bir nesne ile karşılanması demektir.

Bazı semboller toplumsal bir anlaşmaya dayanan, anlamı önceden kararlaştırılmış, belli bir işarettir.

Örneğin, bayrak yurdun, kalem bilginin sembolüdür. Toplumumuzda, parmakta taşınılan bir yüzük ve bulunduğu el, kişinin nişanlı mı, yoksa evli mi olduğunu gösterebilmektedir. Yüzük, kalem, bayrak durumu belirleyen bir gösterge özelliğine sahiptir. Anlam itibariyle, gerçekte öyle olmadığı halde, öyleymiş gibi kabul edilmiş, varsayılmıştır.

Günlük dilde kullanılan bu ortak anlamlı sembollerin yanında, edebî semboller de vardır. Edebî semboller, birçok yönleriyle günlük dildekilerden ayrılmaktadır. Anlamları önceden kararlaştırılmış değildir. Ortaklaşa bir yanları yoktur. Görecelidirler. Değişik yorumlara açıktırlar. Okuyucunun, böyle bir sembolü anlaması ya da anlamlandırması, yaşantısına, kültür durumuna, düşünme ve hayal gücüne bağlıdır. Zira semboller doğrudan bir anlatımın değil, dolaylı bir anlatımın mahsulüdür. Şairleri, yazarları buna zorlayan da bir bakıma birtakım gizli doğruları, canlı gerçekler halinde sunma isteğidir. Sembolleri değişik yorumlara açık tutan, çok anlamlı kılan da bu istektir.

Edebiyat ve sanat eserlerinde sembol, karşımıza bir şey, örneğin bir obje olarak çıkan, ama aslında başka bir şeyi temsil eden ögelerdir. Semboller, bir anlatıyı zenginleştirmek, renklendirmek, edebi veya sanatsal boyutu daha güçlü hale getirmek ve zaman zaman, verilmek istenen mesajları eserin daha derin katmanları içine saklamak için kullanılır.

Örnek: On beş yaşındaki kahramanımız okuldan ayrılıp para kazanmaya karar verir ve çalışkanlığı, hırsı ve zekâsı sayesinde çok başarılı olur. Roman boyunca, odasına her girdiğinde, penceresinin kenarında oyuncak bir kamyon olduğunu görürüz ve birkaç noktada, tüm yetişkin tavırlarına rağmen, bu oyuncağını çok sevdiğini anlarız. Hikâyenin sonunda ―iş hayatında‖ yaşadıkları nedeniyle daha olgun, daha ciddi ve daha sert bir kişi haline gelen karakterimiz ailesinden ayrı bir eve taşınmaya karar verir. Fakat taşınma sırasında, bu oyuncak kamyon yanlışlıkla kırılır.

Bu hayali hikâyede, ana karakterimizin oyuncak kamyonu bir sembol olarak kullanılır. Bir obje olarak hikâyede bulunmasının bir değeri yoktur, hikâyede kullanılmaz, oynanmaz, yalnızca odada durur. Romanın sonunda, artık başka bir adam haline gelmiş ana karakterimiz evinden taşınırken, oyuncağı da kırılır. Bir anlamda bu oyuncak, genç iş adamımızın artık geride bıraktığı çocukluğunu temsil etmektedir. Hikâye tamamlandığında artık bir çocuk olmadığı için, oyuncağı da kırılır.

İMGE

İmge, en kolay tanımı ile kişinin dış dünyada gördüğü şeyleri zihinde kendi düşünce ve duygularıyla bağdaştırıp o şekilde temsil etmesidir. İmge özneldir, herkesin kendi zihninde ve düşüncesiyle birlikte oluşan bir kavramdır. Çoğu zaman bazı olay, cisim ve manzara algılanırken bazıları duyu organları ile algılanamaz. Bu olay sonucunda da zihinde imge tasarlanır ve oluşur.

İmge Özellikleri ve Türleri Nelerdir?

1- İmgelerin taşıdığı özellikler şu şekilde sıralanabilir:

2- İmge, şiir içerisinde şairin dış dünyadan almış olduğu zihinsel uyarmaları yeni bir benzetme, ifade ya da metafor ile ifade etmesi ve anlatması ile gerçekleşen bir durumdur.

3-İmgeler, şiirde, mecazlar ve söz sanatları ile ifade edilir.

4-Yazar ve Ģairler, kullandıkları ve edebiyata taşıdıkları imgelerle diğer yazar ve şairlerden ayrılır.

5-Özetle bir şairin kelimelere, kavramlara çeşitli anlamlar yüklemesi, kelimelerle çeşitli mecazlar oluşturması sözcükleri kullanırken akılda yeni imajlar yaratmasına imge denir.

Örneğin: ''Gece bir düşman gibi sokuldu yanıma'' Bu dizede gece bir düşmana benzetilerek imge oluşturulmuş. ''Sen bir Leyla idin bense Mecnun Aşklar ziyan oldu dostlar melun'' Yukarıdaki beyitte Leyla ile Mecnun kelimeleri aşkın, kavuşamamanın, ayrılığın imgesidir.

Kurudu artık otlar, bitmiyor tazeleri

Birikinti sularda yaprak cenazeleri

Hicabın çığlığına takılır özlemlerim

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu

Dışarıda gürül gürül akan bir dünya


ÇAĞRIŞIM

Çağrışım, bir kelimenin veya ifadenin, kiĢinin zihninde uyandırdığı duygular veya düĢünceler bütünüdür. Şiir, çağrışım yaparak okuyucunun kişisel deneyimlerini ve duygularını harekete geçirebilir.

 Örnek: ―Gül‖ kelimesi aşk, güzellik veya gençlik çağrışımları yapabilir. İmge ve Çağrışımın Önemi  Duygu Yoğunluğu: Şiirde imge ve çağrışımlar, okuyucunun farklı duyguları daha yoğun bir şekilde hissetmesine olanak tanır.  Anlam Derinliği: Bu ögeler sayesinde şiirler çok katmanlı ve derin bir anlam taşıyabilir.  Okuyucu Katılımı: Okuyucu, kendi deneyimlerinden ve duygularından yola çıkarak şiiri daha anlamlı hale getirir. Özet: Şiirde imge, okuyucunun zihninde canlı resimler yaratmak için kullanılan bir araçken, çağrışım, kelimelerin uyandırdığı duygular ve düşüncelerle ilgilidir. İkisi de şiirin zengin ve çok katmanlı yapısını destekler.


SÖZ SANATLARI (EDEBİ SANATLAR)

Söz sanatları ya da edebî sanatlar, ifade edilmek isteneni kelimelerin düz anlamlarının dışına çıkarak ifade etmeye denir. İfadeye zenginlik katmak, ifadenin etkililiğini artırmak, monotonluğu kırmak ya da az sözle çok şey ifade etmek için yapılır. Şiirde anlam derinliği, anlam zenginliği daha etkili daha sağlam bir üslup oluşturmak adına yüzyıllardır söz sanatları edebiyatımızda kullanılmıştır.

En çok kullanılan söz sanatları Ģunlardır:


MECAZ (DEĞİŞMECE):

*Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır.

*Ad değişimi de denir.

*Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla yapılır.

*Sözcükler, ancak cümle ya da deyimlerin içerisinde mecaz anlam kazanır.

*Atasözlerinde de sıkça karşılaşırız.

Örnek:

 İsteği kabul edilince havalara uçtu.

 Onun iğneleyici sözleri hepimizi rahatsız etti.

 Barış umutları yeşerdi.

 Her işte kılı kırk yarardı.


MECAZ-I MÜRSEL (AD AKTARMASI/DÜZ DEĞİŞMECE):

*Benzetme amacı olmadan, farklı bazı ilgilerle (iç-dış, parça-bütün vb.), bir sözün başka bir söz yerinde kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.

Örnek:

 Soğuk günlerde sobamızı yakardık.

İç – Dış İlişkisi: (soba> dış, yakıt>iç) ―Yakıt‖ yerine, ―soba‖ kullanılmış. Yani ―soba‖ söylenmiş, ―yakıt‖ kastedilmiş.

 Bugünlerde Yahya Kemal‘i okuyorum.

Sanatçı – Eser İlişkisi: (Yahya Kemal>sanatçı, eserleri>eser) ―Yahya Kemal‘in eserleri‖ yerine, ―Yahya Kemal‖ kullanılmış. Yani ―Yahya Kemal‖ söylenmiş, ―eserleri‖ kastedilmiş.

 Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Parça - Bütün İlişkisi: (hilal>parça, bayrak>bütün) ―Bayrak‖ yerine, ―hilal‖ kullanılmış. Yani ―hilal‖ söylenmiş, ―bayrak‖ kastedilmiş.

 Türkiye, sizinle gurur duyuyor.

 Kimin cebi çalıyor? (cep telefonu)

 Otobüs, İstanbul‘da durunca geçmiş anılarım aklıma geldi. (İstanbul‘da durak)


TEŞBİH (BENZETME):

*Anlatımı güçlendirmek amacıyla, aralarında ortak özellik bulunan iki varlık ya da kavramdan -ortak nitelik yönünden- güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.

*Sözü daha etkili duruma getirmek için aralarında ilgi bulunan iki unsurdan güçsüz olanı güçlü olana benzetmektir.

Benzetmede dört unsur bulunur:

1) Benzeyen

2) Benzetilen

3) Benzetme Yönü

4) Benzetme Edatı

Örnek: Çocuk tilki gibi kurnaz biriydi.

Çocuk: Benzeyen

Tilki: Kendisine Benzetilen

Gibi: Benzetme Edatı

Kurnaz: Benzetme Yönü

bu örnekte teşbihin bütün unsurları mevcuttur.

Tam Teşbih: Dört unsuru da bulunan teşbihtir.

 Cüneyt, aslan gibidir. (Benzetme yönü yok.)

 Ahmet, çalışkanlıkta arıdır. (Benzetme edatı yok.)

Teşbih-i Beliğ (Güzel Benzetme/Yalın Benzetme):

Sadece benzeyen ve kendisine benzetilenle (bu iki unsurla) yapılmış teşbihtir.

 Kömür gözlüm şimdi nerelerdesin.

 Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

 Soğukta elma yanakları hemen göze batıyordu

 Köyler, ufka dizilen tozlanmıĢ birer resim Yollar, köyleri saran eskimiĢ çerçeveler...

Yukarıdaki dizelerde ―köyler‖ ―tozlanmış bir resim‖e; ―yollar‖ da ―eskimiş çerçeveIer‖e benzetilerek teşbihibeliğ sanatından yararlanılmıştır.

İSTİARE (EĞRETİLEME) Benzetmenin asıl unsuru olan benzeyen ve benzetilenden yalnızca biri kullanılarak yapılır. İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması olarak da tanımlanabilir.

a)Açık İstiare: Benzeyenin bulunmayıp yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir. 

b)Kapalı İstiare: Benzetilenin bulunmayıp yalnızca benzeyenle yapılan istiaredir.

 Ülkemizde üniversiteden mezun olmuş pek çok fidan artık iş de bulamıyor.(A.İ)

Fidan=Genç. Benzetilen fidan kullanılmış fakat benzeyen genç kullanılmamış.

 Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor. (A.İ)

Güneşler kastedilen askerlerdir benzetilen (güneş) kullanılmış ama benzeyen (asker) kullanılmamış dolayısıyla açık istiare sanatı kullanılmışır.

 Bugün gökten inciler yağıyordu.(A.İ)

İnci=yağmur. Fakat benzetilen inci söylenmiş ama benzeyen yağmur söylenmemiş.

 Çocuklar büyüyünce yuvadan uçarlar. (K.İ)

 Genç adamın sözleri, kızın yüreğini yakıyordu.(K.İ)

söz=ateş. Fakat benzeyen (söz) söylenmiş ama benzetilen (ateş) söylenmemiş. Kapalı istiare sanatı vardır.

 Bahar gelince bir ağızdan şarkılar söyler kuşlar.(K.İ)

 Fenerbahçe, Galatasaray kalesine gol yağdırdı.(K.İ)


TEŞHİS (KİŞİLEŞTİRME):

*İnsan dışındaki canlı-cansız varlıklara, insan özelliği kazandırmaktır.

*Teşhiste aynı zamanda kapalı istiare vardır.

Örnek:

 Güzel gitti diye pınar ağladı.

 Bir yağmur başlar ya inceden ince/Bak o zaman topraktaki sevince."

 Bir sarmaĢık uyanıyordu uykusundan

 Akdeniz'in dalgaları cilveli / Akdeniz'dir denizlerin güzeli.

Geriniyordu bir eski duvarın sıvasında. 


HÜSNİTALİL (GÜZEL NEDEN BULMA):

*Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini, gerçek sebebinin dışında, başka bir nedene bağlamadır.

Örnek:

 Sen gülünce güller açar Gülpembe

 Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak.

(Çiçeklerin açmamasını bir şahsın olmamasına bağlamış.)

 Gök masmavi bu sabah,

Güzel şeyler düşünelim diye.

Yemyeşil oluvermiş ağaçlar

 Bir an önce görülsün diye Akdeniz, Toroslarda ağaçlar hep çocuk kalır.


  TECAHÜLİARİF (BİLİP DE BİLMEZLİKTEN GELME):

*Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi aktarmadır.

*Şairin çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesidir.

Örnek:

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah‘ım bu çizgili yüz.

Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?

Geç fark ettim taşın sert olduğunu.

Gökyüzünün başka rengi de varmış,

Su insanı boğar, ateş yakarmış.

―Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım

Kurbanın olam var mı benim bunda günahım‖

Şu karşıma göğüs geren,

Taş bağırlı dağlar mısın?


TEZAT (KARŞITLIK):

*Aralarındaki ilgiden dolayı, birbirine zıt kavramları, zıt durumları, zıt düşünceleri bir arada kullanmaktır.

Örnek:

 ―Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.‖

 ―Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?‖

 ―İçimde kar donar, buzlar tutuşur,

 Yağan ateş midir, kar mıdır bilmem.‖

 ―Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin.‖


MÜBALAĞA (ABARTMA):

*Sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az göstermektir.

*Abartmanın oluşması için, mantığın sınırlarının zorlanması gerekir.

Örnek:

 Âlem sele gitti gözüm yaşından.

 Bir ah çeksem dağı taşı eritir / Gözüm yaşı değirmeni yürütür

 ―Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla

Yerden yedi kat Arş‘a kanatlandık o hızla ―

 "Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer

ne müthiş tipidir savrulur enkâz-ı beşer."

 ―Bu dertten demir çürür / Bilmem nasıl dayandım.‖


TENASÜP (UYGUNLUK)

*Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

*Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir.

Örnek:

Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Gül kızarır o gonca gül gülünce,

Sümbül bükülür kıskancından kâkül bükülünce

Arım, balım, peteğim,

Gülüm, dalım, çiçeğim,

Bilsem ki öleceğim,

Yine seni seveceğim.

Deli eder insanı bu dünya,

Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,

Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.


TELMİH (HATIRLATMA - ANIMSATMA):

*Söz arasında, herkesçe bilinen bir olayı; geçmişteki bilinen bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir.

*Anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp bir iki sözcükle ifade edilir.

Örnek:

Vefasız Aslıya yol gösteren bu,

Keremin sazına cevap veren bu.

(Aslı ile Kerem hikâyesine telmih yapılmış.)

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,

Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.

(Bedir savaşına telmih yapılmış.)

Ekmek Leyla oldu bire dostlarım,

Mecnun olup ardı sıra giderim.

(Leyla ile Mecnun hikâyesine telmih yapılmış.)

Gökyüzünde Ġsa ile

Tur Dağı‘nda Musa ile

Elindeki asa ile

Çağırayım Mevla‘m seni


TEVRİYE (İKİ ANLAMLILIK)

*İki anlamlı kullanma.

*Birden çok gerçek anlamı olan bir sözü herkesçe bilinen (yakın) anlamında değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya denir.

*Tevriyede mecaz yoktur. Kinayeden farkı budur.

Örnek:

 Bu kadar letafet çünkü sende var,

Beyaz gerdanında bir de ben gerek.

(Deri üzerindeki siyah lekeler söylenmiş, kişi kastedilmiş.)

Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.

(Sonsuz anlamında söylenmiş, Ģair Baki kastedilmiş.)

 Ben yârime gül demem, yârim bana gülmedi. (çiçek, eylem)

 Tahir Efendi bize kelp demiş

İltifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebim benim zira

İtikadımca kelp tahirdir. (Tahir: özel isim, temiz)

 Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül. (organ, yabancı)

 Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar. TENASÜP (UYGUNLUK):

 *Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

 *Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir.

Örnek:

 Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

 Gül kızarır o gonca gül gülünce,

 Sümbül bükülür kıskancından kâkül bükülünce

 Bu akşam ıĢık olduk, renk olduk, ses olduk, Yeniden kıĢla olduk, asker olduk, tüfek olduk.

 Arım, balım, peteğim,

 Gülüm, dalım, çiçeğim,

 Bilsem ki öleceğim,

 Yine seni seveceğim.

 Deli eder insanı bu dünya,

 Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,

 Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.


İSTİFHAM (SORU SORMA):

*Anlatımı daha etkili hale getirmek için cevap alma amacı gütmeden soru sormaktır.

*Sözde soru cümleleri ile duygu ve anlam güçlendirilir.

Örnek:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah‘ım bu çizgili yüz?

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı,

Felekler yandı âhımdan, muradım şem'i yanmaz mı?


İNTAK (KONUŞTURMA):

*İnsan dışındaki varlıkları konuşturmaktır.

*Her intak sanatında teşhis sanatı vardır; ancak her teşhiste intak sanatı yoktur.

Örnek: Deniz ve Mehtap sordular seni: Neredesin?

Maymun şunu anlatmak istemişti fikrince: Boşa gitmez kötüye bir ceza verilince.

Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna: İçimde kanayan yara gibisin.

"Ooo karga cenapları, ne kadar şirinsiniz!" dedi tilki, "Gözüm kör olsun yalanım varsa!" 


TARİZ (DOKUNDURMA – İĞNELEME – SİTEM):

*Bir sözün, görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır.

*Bir kişiyi iğneleme, bir konuyla alay etme veya sözün tam tersini kastetmedir.

*Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir.

*Yazıda tariz, bazen parantez içerisinde ünlem (!) işaretiyle belli edilir.

Örnek:

 ―Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor.‖

 ―Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu.‖

 O kadar zeki ki bütün sınıfları çift dikiş gidiyor.

 Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden.

(Elifbayı ezberden okumak basit bir şeydir.)

 Her nere gidersen eyle talanı

Öyle yap ki ağlatasın güleni

Bir saatte söyle yüz bin yalanı

El bir doğru söz söylerse inanma

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

10. SINIF 3. ÜNİTE

10. SINIF 2. ÜNİTE

BAĞLAÇ